''İzm'' serisinde bu hafta: Deizm

in #tr7 years ago (edited)

Bugün sizlerle ''izm'' serisinden Deizm kavramını inceleyeceğiz. Serinin ilk yazısında Hedonizm kavramından bahsetmiştik. İlk yazıyı kaçıranlar ''Izm'' serisi başlıyor: Hedonizm'' linkinden ulaşabilirler.

Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda İngiltere'de kullanılmaya başlandı. Tanrı Latince Deus demektir. Deizm ismi de buradan gelmektedir. Kavramı en basit şeklinde açıklamak gerekirse; gökten gelen inançlar yerine, yaratıcının bizzat kendisine ve onun yarattıklarına inanmaktır. Doğadaki tasarımların ve kanunların bir yaratıcıdan geldiğine inanır. Deistlerin Tanrıya inanmalarının çeşitli argümanları vardır. Kozmolojik olarak her şeyin bir nedeni olduğuna ve bu yüzden evrenin oluşmasının da bir nedeni olduğuna inanırlar. Ateistler evreni meydana getiren tüm nedenlerin bir nedeni olmadığına ve tesadüfi olduğuna inanırken deistler, evrenin bir amaç uğruna yaratıldığına o amacın da biz insanlar olduğuna inanırlar. Nedensellik ilkesine göre var olan her şeyin bir sebebi vardır. Evren de var olduğuna göre evrenin de oluşmasında bir sebep olmalıdır. Deistlerin doğa yasası argümanına baktığımızda da teoloji inancının benzerini görürüz. Doğada var olan her şey inanılmaz bir denge içerisindedir. Bu dengeyi gözeten veya bunu insan aklının kavrayamayacağı uzaklıktaki bir zamanda oluşturan bir yaratıcı vardır. Doğayı yöneten yasalar düzeni varsa bu yasaları koyan bir varlık da olması gerekir. Yasalar kendiliğinden oluşmazlar. Teolojiye karşı oluşturduğu argümansa dünyanın veya doğanın zaten mükemmel bir biçimde tasarlandığı üzerinedir. Milyonlarca yıl boyunca düzen bozulmamış, evren meydana gelirken ortaya çıkan düzensizlikler bugünün insanını ortaya çıkarmıştır. Aksamayan bir düzeni olan evrene tekrar bir yaratıcı müdahelesi olamayacağını söylerler.

Deizmin ortaya çıkmasındaki veya yayılmasındaki en önemli sebep 17. yüzyıldan sonra Hristiyan ve Musevi inançlarını kapsayan Eski Ahit'in ve Yeni Ahit'in sorgulanmaya başlamasıdır. Museviler zaten Yeni Ahit'i ve İsa'yı kabul etmezler. Hristiyanlar ise Musevilerin inancını ''Eski'' olarak adlandırır ve kendi inançlarını kapsayan Yeni Ahit'e inanırlar. Fakat 17. yüzyılda hem tüm ahitler eleştirilmiştir. İçerisinde geçen peygamberlerin önceki dinlerle benzerliğini göstermişler, hepsinin birbirinin değişiklikler yapılmış kopyalar olduğunu söylemişlerdir. Bununla birlikte bizi bu dinleri ortaya çıkarma sebebimiz olan ''Tanrıya ulaşma'' içgüdümüzü baz alıp, bir yaratıcının olduğunu söylemişlerdir. Dinleri reddetmelerinin en önemli sebebi ise içlerinde geçen ifadelerin insanları korkutmaya yönelik olmasıdır. Özellikle yüzlerce yıl boyunca kilisenin baskısı altında kalan topluluklar Rönesans ve Reformun verdiği güç ile dinleri reddetmeye başlamışlardır. Bununla birlikte deizmin ve teizmin çizdiği tanrı portresi birbirinden çok farklıdır. Deistler tanrının bir cezalandırıcı olmadığını, mükemmel bir tasarımcı olduğunu ve bizlerin de onların tasarımı olduğumuzu söylerler. Tabii ki tek bir deist inanç yoktur. Panteizm inancında tanrının evrenin kendisi olduğuna inanılır. Panenteizm inancında ise evreni de tanrının yarattığı, hepimizin tanrının özünden geldiğine inanılır. Nirvana yani tanrıya ulaşmak tekrar özümüzle bir araya gelmek demektir. Bunların dışında keşfedilemeyen uçsuz bucaksız evrende, başka varlıkların bizi oluşturduğuna da inanılır. Tüm bunların ortak noktası tek bir yaratıcı olduğu ve dinlerin insanlar tarafından oluşturulduğudur. Kimi deistler yaratıcı kim olursa olsun onunla bağ kurabilmek adına dinin oluşturduğu ibadet yöntemlerini de kullanabilirler. Bunun dışında enerji kavramına inanların da evrenle iletişim kurmak için (yani tanrıyla) farklı yöntemleri vardır.


Deizm Sembolü

Deizm özellikle son yıllarda bilim dünyasında da yaygın olarak kabul görebilmektedir. Teizmin veya ateizmin birbirine karşı ürettiği argümanların çoğu deizmi kapsamazlar. Ateistler tanrıdan ziyade dinlere karşı argümanlar oluştururlar. Çünkü bilimsel bulgularla dinlerin anlattıklarının doğru olmadığını gösterebilme şansları vardır. Fakat asla tanrının olmadığını bilimsel anlamda reddedemezler(En azından şimdilik.) Teoloji inancına sahip olanlar ise öncelikle tanrının varolduğunu ispatlamaya çalışırlar. Fakat bunların özellikle teolojinin deizme karşı olan argümanları vardır. Her şeyin bir sebebi varsa insan gibi üstün bir varlığın oluşmasında da bir sebep olmalıdır. Bunca mükemmel tasarım sadece var olmak adına oluşamaz. Deizm insanın var olmasının sebebine bir argüman getiremez. Bizler bir sanatçının sanat eserleriyizdir. Fakat bunca karmaşık yasaların olduğu bir evrende insan denen varlık yalnız mı bırakılmıştır? Yeni alınan basit bir mikrodalga fırının bile kullanma kılavuzu var ise evrenin neden yoktur? Tanrı neden böyle bir evreni yaratıp insanları ne yapacağını bilmeden yalnız bıraksın? Ama bir kullanma kılavuzu varsa da bu neden ilk varoluş zamanlarında değil de yüzyıllar sonra gelmiştir? Ya da kılavuzların hepsi neden birbirinden bu kadar farklıdır veya tek bir coğrafya üzerine gelmiştir? Teoloji ve deizm sürekli olarak birbirlerine bu soruları sorarlar. Sorulan sorular bilimsel değil de felsefik olduğu için de asla net bir cevabı yoktur. Deneysel olarak ispatlanacak argümanlar olmadığından da şu aşamada soru olarak kalacaktır. Peki siz bu soruların hangilerini zihninizde düşündünüz ve nasıl cevaplar verdiniz?

Bugünlük ''izm'' serisinin sonuna geldik. Sizler de düşüncelerinizi yazının altına yorum atarak belirtebilir, benim yazmadığım soruları yazabilirsiniz. Bir sonraki serimde görüşmek üzere, esenle kalın efenim...

Sort:  

İnsanın önce Evreni keşfetmeye baslamasi sonrasında bu yolculuğun kendine dönmesi sarmalı,dişa açıldıkça içe gömülme ,kendi içine daldikça evreni anlamaya ,evreni anlamaya başladıkça kendisini kesfetmesi.nedenlerin sonuç,her sonucun bir neden olması ve sonsuz ihtimal havuzda yine tek gerçeğe ulaşması ''ben''...ve bu sarmaldir yaşam..
Çok güzel bir yazı olmuş belki yeni ufukların açılmasına sebep olur.

İzninle sondaki bir kaç soruya cevap vermek istedim :)

"Ama bir kullanma kılavuzu varsa da bu neden ilk varoluş zamanlarında değil de yüzyıllar sonra gelmiştir?"

Aslında İslam'a göre 4 kitabın sahibi dışındaki peygamberlere sözlü de olsa 'kılavuz' verilmiştir. Diğer İlahi dinler de buna inanıyor diye biliyorum.

"Ya da kılavuzların hepsi neden birbirinden bu kadar farklıdır veya tek bir coğrafya üzerine gelmiştir?"

Aslında bilinen büyük peygamberler sadece belli bir coğrafyadadır. İlahi dinlerde, bildiğim kadarıyla, tüm kavimlere peygamber gönderilmiştir. Neden büyük peygamberler belli bir coğrafyadadır sorusuna ise, bahsi geçen coğrafyaların ilk yerleşim yerleri olduğu ve diğer kavimlerden daha fazla bozulması gösterilir.
Farklılıklar mevzusunda da aslında temel kuralları aynı olduğunu söyleyebiliriz. Yedi günah, on emir vs.

Yazı serini ilgiyle takip ediyorum, tebrikler :)