Önceki yazımda bir dili öğrenme tavsiyesinde bulunacakken yazı biraz uzadığı için bu bahsi sonraki yazıya ertelemiştim.
Olumsuz nüansla bile olsa yorumlarda isabetli bir tahmin yapıldı ve böylece topluluğun ne kadar sağlam olduğunu ilk yazıdan tecrübe etmiş oldum. :)
Evet, önceki yazıda ima ettiğim dil kesinlikle Esperanto’ydu.
Peki yüzlerce dili “kurcalamış” ve neyin ne olduğunu iyi kötü görmüş biri olarak neden herkese özellikle Esperanto öğrenmeyi tavsiye ediyor olabilirim?
Öncelikle, burada çoğunluk mutlaka biliyordur ama, yine de Esperanto’nun uluslararası iletişimi kolaylaştırma iddiasıyla insan eliyle tasarlanmış bir dil, yani “yapay dil” ya da daha teknik tabirle “uluslararası yardımcı dil” (IAL) olduğunu hatırlatayım.
Esperanto bahsini yeni duyanların takıldığı ilk nokta genelde “yapay” kavramının çağrıştırdığı negatif düşünceler oluyor. Son yıllarda bir doğallık popülizmi almış başını gidiyor, sanki doğal olanı taklit ederek geliştirmek insanın temel niteliklerden biri değilmiş gibi. Yapaya karşı tavır alan bu kişiler muhtemelen yapay elbiseler giyiyorlar, insanlığın binlerce yıl kullandığı bineklere karşı yapay ulaşım araçlarına, örneğin bisiklete tepki koymuyorlar, hayatlarının çok önemli bölümünü geçirdikleri mekân olan evlerinin yapay bir yaşam alanı olmasından da rahatsızlık duymuyorlardır. Ama söz konusu bir yapay dil olunca nedense acayip acayip tepkiler gelmeye başlıyor.
Esperanto her yönüyle ve tam anlamıyla bir dil. Ancak bütün tarihî süreçlerini, edebiyatını ve kültürünü bir kenara bırakıp sadece “iletişim aracı” olarak düşüneceksek, başka hiç mi yapay iletişim aracı kullanmadık diye sormak gerekir. Bir dili telefon gibi bir cihazla kıyaslamak saçmalığından bahsetmiyorum elbette. Ancak, yazı için ne dersiniz? Örneğin farklı Çin dilleri konuşup birbirini anlamayanlar için yazı, belli oranda dillerden bağımsızlaşmış bir iletişim aracı olabiliyor. Hatta şu an aramızdaki iletişimi sağlayan BU HARFLER ve onlara ilişkin yazım kurallarımız da gayet yapay. Kabul etsek de etmesek de, Geoffrey Lewis’in meşhur “trajedi”sinde güzelce izah edildiği üzere, konuştuğumuz dilin, yani Türkçenin de artık oldukça önemli bir kısmı yapay. Sevan Nişanyan'ın sınıflandırmasına göre mevcut Türkçedeki mefhumların yaklaşık %83,7'si başka dillerden alıntı, "öz" Türkçe olanların ise %24,6'sı 1932'den sonraki süreçte uydurulmuş ve kullanımda kalmış, yani yapay. Bu arada 1960'lı yıllarda kullanıma giren "yapay" kelimesinin kendisi de yapay. Bu yapaylık doğal bir temele dayanıyor diyebilirsiniz ama aynı durum doğal dilleri kaynak alan (yani teknik tabirle "a posteriori" olan) Esperanto için de sonuna kadar geçerli.
Biraz negatif bir giriş oldu sanki ama bu mevzuyu atlasam olmazdı.
Şunu belirteyim; Esperanto hiçbir surette mükemmel bir dil değildir. Bilakis, incelediğim iki yüzden fazla yapay dil arasında Esperanto’nun yeri bana göre ancak vasatın biraz üstü olabilir. Esperanto’daki kronik problemlere sahip olmayan, çeşitli yönleriyle Esperanto’dan daha iyi yapay dilleri defaatle gördüm, hatta kendim de yıllarca çeşitli diller tasarladım. Gayet iyi alternatiflerinin bulunduğunu bilmeme rağmen hâlâ ilk aşamada özellikle Esperanto öğrenilmesini tavsiye ediyorum.
Nedeni basit. Diğer yapay diller birer ölü veya doğmamış projeden ibaretken, Esperanto herhangi bir doğal dilin sahip olduğu hemen hemen bütün vasıflara sahip. Bu dili öğrenen kişi sayısı milyonla ifade edildiği gibi, binlerce kişinin de ana dili, evet bildiğiniz anlamda aile içinde öğrendikleri ilk dil. Ardında bir buçuk asra yaklaşan çok canlı bir tarih var. Milletler Cemiyeti’nin resmî dili olmayı yalnızca 1 karşı oy ile kaçıracak kadar güçlü dönemleri de olmuş, çeşitli ülkelerde baskı görüp yasaklandığı dönemleri de. Vaktiyle Osmanlı mektebinde öğretildiği de olmuş, Türkiye’de uluslararası buluşmaların gerçekleştiği de. Hakkında üretilen komplo teorileri ve acımasız eleştiriler yanında her zaman bütün mesaisini bu dile adayan bir kitle de bulunmuş. Zamanla oluşan kültürü, orijinal edebiyatı ve kendine has unsurlarıyla ilk zamanlarından beri dünya sahnesinde hep yer almış. UNESCO tarafından desteklenmiş, yüzlerce üniversitede kürsüleri kurulmuş ancak yine de amaçladığı etkinliğe ulaşamamış. Bu yönüyle oldukça garip bir dil. Esperanto’ya yapay ile doğalın kesişme noktasındaki yegâne dil diyebiliriz belki ve sadece bu benzersiz durumu için bile öğrenilmeye değer.
Esperanto hakkında detaylı bilgi vermeye çapım yetmez, yetenin de yazmaya ömrü yetmez herhalde. Bu nedenle çok bilgi vermeden geçmek ve sonraki yazılarda daha çok derse odaklanmak niyetindeyim. Burada sadece önceki yazıda saydığım nitelikleri biraz açıp kaçacağım.
Dil öğrenmenin genel anlamda çok zor bir iş olduğunu unutmamak kaydıyla Esperanto öğrenmek gayet kolay. Düzensiz fiil yok, yazımı fonetik, kelime öğrenmek için bazı kolaylıklar düşünülmüş, hatta belli oranda kelime “uydurma” şansına bile sahipsiniz. Buna rağmen dil, çok sıkı kurallarla korunduğu için bölünmüyor.
Esperanto hiçbir millete ait değil. Bir Fransız ile bir Japon Esperanto konuşurken şive farklılıkları olsa bile bu ikisinden biri diğerine üstün sayılmıyor. Ana dili İngilizce olan biriyle İngilizce konuşmak bazı kişilerde alt sınıf hissi veya hata yapma endişesi uyandırabilir. Kuralları A’dan Z’ye bilseniz bile “öyle bir kullanım yok”, “bu cümle doğal durmuyor” gibi durumlardan sınıfta kalabilirsiniz. Esperanto’da bu tarz endişe unsurları minimuma inmektedir. Küçük bir azınlık hariç Esperanto konuşan hemen herkes dili sizin gibi sonradan öğrenmiştir. Esperanto’yu (anayasa diyebileceğimiz 16 kurala muhalefet etmeden) istediğiniz gibi kendi stilinizle konuşabilirsiniz.
Esperanto size komple bir dil öğrenme deneyimi kazandıracak kadar farklıdır. Muhtemelen Avrupa Dilleri Ortak Çerçeve Sınıflandırması’nı duymuşsunuzdur, hani şu meşhur A1, A2, B1, B2, C1 ve C2 seviyeleri…
Elbette dile göre değişir ancak genel bir bakış açısıyla ortalama bir dili öğrenirken A1 seviyesi 60 saat, A2 seviyesi 160 saat, B1 seviyesi 310 saat, B2 seviyesi 490 saat, C1 seviyesi 690 saat ve C2 seviyesi 890 saatte tamamlanabiliyormuş. Yani günde 1 saat doğru plan üzerinde profesyonel ve ciddi olarak çalışarak ortalama bir dili ancak iki buçuk yılda en üst düzeyde öğrenebilirsiniz.
Hatta bunlar birçok kişiye göre iyimser rakamlar. Avrupa’da yapılan çalışmalar İngilizce C2 seviyesini tamamlamanın 1000 ila 1200 hatta bazı araştırmalara göre 1500 saat sürdüğünü gösteriyor. Arap ve Çin dillerinde bu süre 4400 saate kadar çıkıyor. Ama B1 olsun bizim olsun, sonrası gelecekse kendi gelir derseniz (ki genelde ben öyle derim) çok da moral bozmalık bir durum yok.
Peki Esperanto öğrenmek kolay dedik de, araştırmalar ne söylüyor?
Maalesef seviye bazında saatleri veren bir araştırma bulamadım ancak ana dili Fransızca olan öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışma şunu göstermiş: Esperanto, İngilizcenin 10’da birine yakın bir sürede, yaklaşık olarak sadece 150 saatte en üst düzeyde öğrenilebilir. Hadi biz (dil aileleri arasındaki farkı hesaba katarak) Türkler için 300 saat diyelim. Bu durumda bile, bir dili ana dil düzeyinde öğrenmek için oldukça cazip bir süre.
Ama asıl önemli olan Esperanto’da temel seviyeye ulaşmanın çok daha kolay olmasıdır. Size garanti ederim, meseleye sadece bir hafta yoğunlaşırsanız, hayatınızın geri kalanına biraz Esperanto konuşabilen biri olarak devam edersiniz. Aynı anda yabancı bir arkadaşınız da öğrenmeye başlarsa, çok geçmeden havadan sudan muhabbet eder duruma gelirsiniz.
Size bir örnek, bu genç arkadaşımız sadece 3 gününü çok yoğun şekilde evinde bu işe adayıp bu üç gün sonunda yavaş yavaş Esperanto konuşmaya başlamış. Tabii ki çok tekliyor, çok zor konuşup bazı şeyleri anlamıyor ama 3 günde bu kadarını başardığına göre bir hafta tamamlandığında öğrendikleri yerine daha fazla oturmuş, dili işe yarayacak düzeyde konuşmaya başlamıştır.
Temel seviyelerde öğrenmenin avantajı bu kadar hızlı gerçekleşmesiyken diğer taraftan daha önce B2 ve üzeri seviyelerde dil öğrenme tecrübeniz olmadıysa (ki ülkemizde çoğunluk bu durumda) Esperanto’yu yüksek düzeyde öğrenmek daha mümkün olduğundan, bir dile hâkim olma tecrübesini Esperanto ile yaşayarak bunun neye benzediğini görebilirsiniz.
Yapay dillerin bir sınıflandırmasına göre, herhangi bir kaynak olmadan sıfırdan tasarlanmış dillere “a priori yapay dil”, başka dilleri kaynak alanlara ise “a posteriori yapay dil” denmektedir. Bu ayrım çoğu zaman net olmayıp bir yapay dilin farklı niteliklerinde her iki durum da mevcut olabilir. Esperanto’da a posteriori nitelikler son derece baskın. Yani, Esperanto keyfî olarak uydurulmuş bir dilden ziyade, bazı mevcut dilleri referans alarak oluşturulmuş bir dil. Bir kişi (Dr. Zamenhof) tarafından tasarlandığı bilinmese, “pidgin” sanılabilecek kadar doğal dillere yakın. Esperanto’daki kelimelerin temel kaynağı olan 5 dil İngilizce, Fransızca, Almanca, Lehçe ve Rusça olarak ifade edilmekle birlikte daha başka dillerden alıntılar da mevcut ve oluşan sonuç daha çok Katalanca, İspanyolca veya İtalyancayı anımsatıyor.
Tartışılmasına gerek olmayan bir gerçek şudur ki, Esperanto bilen biri Avrupa’daki birçok dili öğrenmek için çok iyi bir ön hazırlık yapmış demektir. Şahsen İspanyolca öğrenmeye başladığımda, Esperanto bilmem hasebiyle çoğu kelimenin anlamını daha ilk görüşte iyi kötü tahmin edebiliyordum ve bu durum işimi ciddi seviyede kolaylaştırdı.
Tartışma götürebilecek şey ise şu meşhur mittir: Bazı durumlarda bir dili öğrenmek yerine, önce Esperanto öğrenip sonra diğer dili öğrenmek daha az zamanda daha iyi sonuçlar verebilir. Mantıksız gibi gözükse de Esperanto’nun bu denli “propaedötik” değeri bulunduğunu iddia eden araştırmacılar var. Tabii ki bu iddiaların güvenilirliği sonuna kadar tartışılır.
Esperanto öğrenmenin kolay olup olmadığı ve diğer dilleri öğrenmede ne derece yararlı olduğu üzerine yapılan çok sayıda çalışma mevcut, Geçmiş araştırma sonuçlarından bazılarını İngilizce olarak buradan (veya oradan açılmıyorsa şuradan) okuyabilirsiniz.
Şimdi, en çok sorulan sorulardan birine gelelim... Dünyada kaç kişi Esperanto konuşabiliyor?
Yine maalesef, bu sorunun da tam bir yanıtı yok. Bunu dünyadaki bütün insanlara sormak mümkün olmadığına göre yaklaşık tahminlere güvenmek zorundayız ama onların da birbirini tutar tarafı yok.
20 yıldan uzun süre boyunca yürütülen bir çalışma, 1989 yılı itibariyle dünya çapında 1 milyondan fazla iyi düzeyde Esperanto konuşan kişi olduğunu iddia ediyor. Sonraki yıllarda sayıyı 1,6 milyondan 2 milyona kadar çıkaran raporlar da olmuş. Bu sayıları abartılı bulan ve yüz binden aşağıya indirenler de olmuş. Hepsi birer tahmin.
Sayıyla ilgili bir iki perspektif sunabilirim.
Her yıl düzenli yapılan yüzlerce Esperanto etkinliği var. Ancak bunların en büyüğü Dünya Esperanto Kongresi (Universala Kongreso - UK). Son yıllardaki en büyük katılım 2698 kişiyle UK 2015’teydi (önceden bu sayının 5 bine yaklaştığı yıllar da olmuş). Temelde sosyal olmayan ve gezmeyi sevmeyen biri olduğum için, bunun yanında birazcık da maddi nedenlerden dolayı ben bu kongreye katılmadım. Uçak, kalma, katılım vb. unsurları da göz önüne alınca masraf bin Euro’ya doğru yol almaya başlıyordu. Demek ki 2015’te işini gücünü bırakıp bir haftalık bu yarı akademik organizasyona katılan, üstüne bir de bu kadar parayı (ya da yakın bölgede ise en azından bir kısmını) gözden çıkaran 2698 Esperanto konuşanı varmış. Kongreye katılım bu düzeylerde iken, Esperanto konuşanların sayısını tahmin etmek için şahsen bu sayıyı en az 100 ile çarpmak gerektiği kanısındayım.
Bir de Facebook istatistiklerinden kıyaslama yoluna gidersek, 2 milyara yakın kullanıcı arasında, profilinde “bildiği diller” kısmında Esperanto olanlar veya Facebook’u Esperanto dilinde kullananların sayısı 100 bine yakın. “Diller” ile ilgili kısmı birçok kullanıcının doldurmadığını ve her Esperanto bilenin Facebook’u Esperanto dilinde kullanmadığını da dikkate alalım. Esperanto ile ilgilendiğini belirten kişilerin sayısı ise yaklaşık olarak 1 milyon. Esperanto dilindeki birçok Facebook grubundan en kalabalık olanın üye sayısı ise 25 bine doğru yol alıyor. Bu gruba üye olurken Esperanto dilinde kabul sorusu soruyorlar, dolayısıyla neredeyse bütün üyeler Esperanto konuşuyor olmalı.
Google, Wikipedia, Lernu ve Duolingo gibi sitelerden toplanacak istatistikler de belli işaretler sunabilir ama uzatmaya gerek yok. Gerçek sayılara ulaşmak, dünya çapında kapsamlı bir araştırma yapılmadıkça imkânsız. Ancak bildiğim kesin bir gerçek var, o da Esperanto konuşanların sayısının dili kullanışlı kılmaya yetecek kadar çok olduğu.
Sayıdan daha önemlisi Esperanto konuşanların dağılımı. Bir ulus dili olmadığından Esperanto konuşanlar dünyaya diğer dilleri konuşanlara göre daha homojen bir şekilde dağılmışlar. Gittiğiniz çoğu şehirde Esperanto konuşan birilerini bulmak mümkün olacaktır. Mesela, daha önce kaydolanlar arasından en yakındaki Esperanto konuşanlarını gösteren bir uygulama var. Gezen biriyseniz dünyanın herhangi bir yerinde açın, ihtimal ki çevrenizde irtibat kuracak birinin var olduğunu göreceksiniz. Bu uygulamaya kaydolan kişi muhtemelen size herhangi bir konuda yardımcı olmaya hazırdır. Ayrıca yılın çoğu günü uluslararası buluşmalar gerçekleşir. Örnek olarak, bazı etkinlikleri içeren yıllara göre bir listeyi şuradan görebilirsiniz. Meraklısıysanız ve durumunuz varsa bunlar dünyayı yabancılık çekmeden köşe bucak gezmenize imkân sağlayabilir. Gezmeyen biriyseniz, internetteki topluluk da son derece aktif ve renkli. Dünyanın her tarafından oldukça kaliteli insanlarla her konuda konuşma tartışma, başka diller öğrenirken yardımlaşma fırsatı bulabilirsiniz. Benim gibi, insanlarla irtibat kurmayı pek sevmeyen biriyseniz dahi, Esperanto konuşanlar ne yapıyor, ne ediyor, hangi ülke insanları hangi konuya nasıl yaklaşıyor görebilir, milletlere göre daha homojen dağılmış bir ortamda tartışmaları takip edebilir, kitap vs. okuyabilir, yazabilir ya da sadece dil öğrenmiş olmak için Esperanto öğrenebilirsiniz ki bu bile (bana göre) gayet eğlenceli bir aktivite.
Bu dili öğrenebileceğiniz ücretsiz kaynaklar var. Lernu ve Duolingo (Esperanto kursu henüz Türkçe değil) bunlardan bazıları. Ayrıca Facebook’ta ESPERANTO TÜRKİYE adlı bir grupta toplaşıyoruz ve sizi de bekleriz. Orada da isteyenlere Esperanto ile ilgili detaylı bilgiler ve çalışma kitabı dosyası gibi bazı kaynaklar sunuluyor. Aynı adda bir blog da var.
Facebook grubu en temeli olmak üzere birçok sosyal mecrada hesap veya gruplarımız var.
Türkiye’de aylık ücretsiz bir online dergi de çıkarılıyor. Büyük bölümü Esperanto dilinde olan bu derginin adı “Turka Stelo”.
“Doğrudan Metod ile Esperanto” adında bir Türkçe kitabımız var, ancak piyasada bulmak pek kolay değil.
Geçen yıl ilk kez Erciyes Üniversitesi’nde 70 öğrenci bir dönemlik Esperanto dersi aldı. Bunun yanında yıllardır Üsküdar Amerikan Lisesi’nde isteyen öğrencilere Esperanto öğretildi. Geçmiş yıllarda Kadıköy’de sohbet tadında ücretsiz Esperanto kursları verildi. Bu yıl ise haftalık kurslar küçük bir ücret karşılığı ancak daha iyi bir mekânda profesyonel olarak düzenleniyor. Ayrıca özellikle İstanbul’da, mesela yurt dışından misafir geldiğinde bazen toplanıp buluşuluyor.
Profesyonel buluşmalara gelince, önceki yıllarda Türkiye’de 4 tane orta büyüklükte uluslararası buluşma gerçekleşti. Bunlar sırasıyla İznik’te, Eskişehir’de, Gaziantep’te ve Ürgüp’te birer hafta süren, çeşitli ülkelerden katılımcıları olan, genelde 50 kişiyi pek geçmeyen, kısaca Mezorienta Kunveno dediğimiz bölgesel buluşmalardı. Genellikle bu buluşmaların ilk iki üç günü seminer ve toplantılarla, diğer günleri ise daha çok turistik gezilerle geçti. Söz konusu bölgesel buluşma bu yıl Tiflis’te gerçekleşti, 2018 içinse Marakeş’te karar kılındı, ancak Nisan 2019 buluşmasını belki yine bir Türkiye şehrine aldırma şansımız olabilir.
2017 itibariyle ülkemizde Esperanto ile ilgili resmî bir kuruluş yok. 1950’de bir dernek kurulmuş ama uzun yıllar işlev gördükten sonra bir ara kapanmış. Türkiye’de Esperanto ile ilgilenmiş kişi sayısı binden fazla olsa da, dili öğrenip konuşan kişi sayısının yüz civarı olduğunu tahmin ediyorum. Daha da fazla uzatmaya gerek duymuyorum, giriş için şimdilik bu kadarı yeterli.
İnternette sınırlı sayıda Türkçe kaynaklar var olsa da, dil öğrenmeye yönelik daha önce tamamlanan bir yazı dizisi yok sanırım. Dil öğretme konusunda bilgili ve yetenekli olmasam da Esperanto biliyorum, bu konuda yazmak da eğlenceli geliyor. Steemit mantığını da sevdim ve hakkında yazı yazabileceğim, biraz yetkin olduğum tek konu da Esperanto. Nihayet, bütün bunları bir araya getrince çok net şeklide gözüküyor ki burada Esperanto dersler yazmam benim açımdan gayet ideal olacak. Sizin açınızı bilmem. :)
Bundan böyle burada uzun bir seri hâlinde, ancak her biri açık ve kısa olacak şekilde Esperanto öğretici notlar yazmayı planlıyorum.
Görüşmek üzere! - Ĝis la revido!
Bone, bone, nova esperantisto sur la vojaĝilo de Steemit. Mi kore salutas vin kaj deziras al vi multajn legantojn. Fartu bone!
Dankon johano, por viaj bondeziroj.
Harika bir yazı başarılar dilerim 👍