Altın külçelerinin arasında oturup ağlamakta olan biri gördüm. Sırtındaki kürk parıltılı ve gösterişliydi. Ayakkabılarının ve pantolonunun da deri olduğunu fark ettim. Yanında yalnızca ince bir defter ve dolma kalem vardı.
"- Hey! Selam. Burada ne yapmaktasın?" diye sordum.
Külçelerden bir kaçını daha alıp bir metre kadar yakınındaki çukurdan aşağı atarak deftere notlar yazdı.
"- Altınları sayıyorum" diye yanıtladı.
Sanırım dünya hayatında parayı tanrı edinmiş birisiydi ve yalnız başına muhtemelen tonlarca ağırlıkta olan bu altınlarla başbaşa bırakılmıştı.
"- Ne zamandır sayıyorsun?" diye sordum.
Göğe bakıp duraksadı..
"- Bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok. Burada güneş doğup batmıyor. Ve zamanın nasıl aktığını belirten hiçbir değişim yaşanmamakta" dedi.
Bu cezayı alacak neler yaptığını merak etmiştim. Kafamda beliren düşünceler vardı. Yanına oturup defterindeki son rakama baktım. 70154 yazılıydı.
"- Neden buraya atıldın?" diye sordum.
"- Dünyadayken benim için en değerli olan şey paraydı. Arkadaşlarımdan, ailemden ve hatta kendimden dahi çok seviyordum. Ve ona sahip olabilmek için çok karanlık eylemlerde bulundum. Kardeşim rahatsızlanıp bana sığındığında ona bahçemdeki ağacın gölgesini bile çok gördüm ve yanımda barındırmayıp huzurevine gönderdim. Bir kaç hafta sonra öldüğü haberini aldım. Mutsuz oluşu ve psikolojik ölümleri onu bedensel ölüme taşıdı. Ve ailemden kalan bu servete daha çabuk sahip olabilmek için babam vefat ettikten sonra annemi zehirledim. Yavaşça ve zamana yayarak yaptım bunu" dedi.
Ah. Bir insan nasıl olurda ailesine zulmedebilirdi dünyanın süsü için.
"- Peki onlar seni affettiler mi?" diye sordum.
"- Evet affettiler" diye yanıtladı.
"- O halde neden hala acı çekmektesin ve buradasın?" dedim.
Tıpkı küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzüştürüp yüzünü astı.
"- Onlar beni affettiler. Ama ben kendimi affedemedim" dedi.
"- Altınları sayıp miktarını not alıyorsun. Tüm altınları saymanın seni kurtuluşa erdireceğini neden düşündün?" diye sordum.
"- Çünkü bu defter ve kalem.. Ve bu altınlar.. Ancak onları sayarsam buradan kurtulabileceğime işaret değil mi?" dedi.
"- Hayır. Değiller" dedim ve ekledim:
"- Burada bir defter var. İçinde boş yaprakları olan. Eğer altınların miktarını not almak için buraya konmuş olsaydı defter yerine bir kağıt verilirdi. Aldığın notlar henüz ilk üç satırı doldurmamışlar"
Altınlardan gözlerini ayırıp bana döndü.
"- Peki öyleyse neden kondu?" diye sordu.
Bir elimi omzuna atıp bir elimle de önüme aldığım defterin ilk sayfasını açtım.
"- Bu yapraklar.. Her biri.. Bu servete sahip olabilme uğruna kırdığın, vazgeçtiğin ve hatta öldürdüğün insanları temsilen buradalar. Bu defteri onlara yazar gibi yaz. Onların okuduğuna emin olduğun bir mektup hazırlar gibi yaz. Dök içini. Aldığın dersleri yaz. Kendini affetmenin tek yolu; iç dünyanda hiç pürüz kalmayacak şekilde ortaya döküp onarmaktır" dedim.
"- Peki ya bu altınlar?" diye sordu.
Bir külçeyi alıp çukura attım ve:
"- Sokak kedilerine almadığım mamalar bunun içindi" dedim.
Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
Altınlardan birini daha alıp çukura attım ve:
"- Bahçemdeki ağacın gölgesiydi.." dedim.
Ben yaptıktan hemen sonra altınlardan birini alıp çukura attı ve:
"- İşten kovduğum karısı hamile olan adam" dedi.
"- Evet. Güzel. Devam et. Bu altınların her birinin neden burada olduğunu hatırla. Ve yaz. Onlara söylemek isteyipte egondan dolayı söyleyemediğin her şeyi yaz. Artık kurtul egonun etkisinden. Ve arındır kendini" dedim ve gözlerimi kapattım.
Gökalp Atılgan (Yazar)
Hi! I am a robot. I just upvoted you! I found similar content that readers might be interested in:
https://tr-tr.facebook.com/Feryal2017/