Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #11

in #tr7 years ago

Hi dear Steemians, this is a first Turkish novel special to Steemit! It's a fantasy and sci-fi novel and I will share daily. I hope you guys support me with your comments and ideas. Steemit have great opurtunuties and I want to start something in Turkish community. I hope one day I will finish this novel in here and I will publish it. So, if you ready let's start!

Badges
NameSınırsız / Unlimited
CategoryFantasy, Sci-Fi

Previously in Sınırsız :


Her Chapter farklı bir evrende, farklı bir dünyada, farklı bir zaman diliminde geçiyor. Her evrenden bir karakter tanıtılıp öne çıkacak ve en son hepsi bir araya gelecek, ilk chapter'da bahsedilen turnuva için. Karışıklık olmasın diye not düşeyim dedim :)

Unser bozuk aksanı ve sert sesi ile "Aklım almıyor..." dedi. Sonunda bir zırh gibi kuşandığı üstün yabancı tavırlarını bir kenera itip normal biri gibi duygularını dışa vurmuştu. Ona hak vermemek elde değildi. Sınırsız hücresel yenilenme insanın mantığını zorlayan bir mevzuydu. Yüzyılardır insanoğlunu ölümsüz olmanın yollarını arıyordu. Simyacılarla başlayan bu arayışa günümüz teknolojisini arkasına almış bilim adamları bile son verememişti. Yada vermişti fakat bizim gibi sıradan insanların bundan haberi yoktu. İçeride yatan adam bu arayışın bittiğinin bir kanıtıydı aslında. Sonunda ölümsüzlük keşfedilmişmiydi, yoksa onunda söylediği gibi bu tanrının ona bir armağanımıydı?

"Benimde.." dedim derin bir nefes alırken. Unser suikastcinin kaldığı odaya doğru sabırsız bir bakış atıp tekrar önündeki işlemeli fayanslara döndü. Unser orta boylu, düz ve kısa kesimli kahverengi saçları olan keskin köşeli yüzüne ilk baktığınızda buz mavisi gözlerini görebileceğiniz biriydi. Uzun faulleri ve kısa kesim saçı ile özgün bir imaj elde etmeyi başarmıştı. Yaşını her ne kadar bilmesem de genç göründüğü söylenebilirdi. Saçlarınada ki beyazlar sayılacak kadar azdı. Zaten yabancılar hep bizden genç gözükürler,bizler hep erken yaşlanırız.İki polis memuru kollarına girdikleri elleri kelepçeli suikastçi ile odadan çıktıklarında Unser'ın yüzünü yine o alaycı gülümseyişi kapladı fakat bu sefer suikastci de ona eşlik ediyordu...

Merkeze vardığımızda ben Elisa'yı sorgulamak için odaya girerken Unser'da suikastciyi sorgulamaya başlamıştı. Sorgu odası küçük kare şeklinde ortasında loş bir ışık yayan ampulün asılı olduğu basık ve karanlık bir odaydı. Karşıdaki camın arkasında genelde birileri bulunur ve sorgunun gidişatını takip edip gerekli yerleri üstüne rapor ederdi. Ama bugün sıradan biri yerine rütbeli birinin olduğunu biliyordum. Amirim Yavuz şuan muhtemelen o camın arkasına geçen herkesin yaptığı gibi kollarını bağlamış beni izliyordu muhtemelen.

Ceketimi çıkartıp masanın bir ucundaki sandalyeye koyup kravatımı biraz gevşettikten sonra masanın diğer ucunda sessizce oturmuş elleri kelepçeli bir vaziyette öfke dolu gözleriyle beni izleyen kadına baktım. Kumral saçları yıpranmış , kahverengi gözlerinin altı morarmış, son iki günde yaşadıkları yüzünden rengi solmuş yordun düşmüştü. Her şeye rağmen genç ve güzel bir kadındı. Gözlerimi nefretle bakan gözlerinden ayırmadan


source

"Görüşmeyeli nasılsın?" dedim hafifçe gülümseyerek. Soruma cevap vermesini beklemeden konuşmaya devam ettim

*"Bu gün birini yakaladık. Bir suikastci. Bu adam aynı zamanda seni ve arkadaşlarını serbest bırakan, hastanedeki tüm çalışanları katleden kişi... Onu hatırlıyor musun?" *

Elisa ile yakalandığı günden beri 2 defa konuşmaya çalışmıştım. Birkaç defa da diğer arkadaşlar denemişlerdi. Hatta birtanesi yanında bir psikologla girmişti sorgu odasına. Fakat hiç birimiz ondan en ufak bir şey bile öğrenememiştik. Her seferinde masum olduğunu,bir doktor olduğunu bizim -özellikle benim- bir yanlışlık yaptığımızı söylüyordu. Bugün onunla son kez konuşmayı deniyordum, çünkü yarın mahkemeye çıkacaktı. Fakat iki gündür aynı şeyleri söyleyen kadının ağzından bu sefer farklı bir şeyler çıkmaya başlamıştı.

"Hiç bir şey bilmiyorsunuz." dedi gülümseyerek. Bugün bunu ikinci duyuşumdu. Önce suikastci şimdi de Elisa aynı şeyi söylüyordu. Hiç bir şey bilmiyorsunuz. Haklıydı olan olaylar hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Suikastçinin kim olduğu,nasıl iyileştiği, neden Michael Corn'ü öldürmeye çalıştığı,emri kimden aldığı, hastanedekileri neden öldürdüğü, 7 mahkumu neden serbest bıraktığı... Bilmediğimiz ve cevabını aradığımız çok şey vardı. Elisa bu konuda haklıydı ama kendisi bizden fazla ne biliyor olabilirdi ki?

"Bunu oda söyledi bugün."

"O da hiç bir şey bilmiyor,sadece bildiğini sanıyor."

"Onu tanıyorsun yani."

"Herkesi tanıyorum. Bu oyunda yer alan ve katılacak olan herkesi tanıyorum."

"İki gün boyunca masum olduğunu söyleyip durdun şuan konuşmanı sağlayan nedir?" Bu soruma Elisa cevap vermek yerine gülümsemekle yetindi. Birkaç dakika önceki yorgun ve korkan kadın gitmiş yerine kendinden emin ve güçlü bir kadın gelmişti. Onu bu kadar hızlı değiştiren neydi? Suikastçinin yakalanışı mı? Yoksa fark edemediğim başka bir detay mı?


source

" Aslında sen akıl hastası falan değilsin, hiç biriniz değildiniz." Elisa'nın yüzünü Unser'da görmeye alışık olduğum o kıvrak ve alaycı gülümseme kapladı.

"Öğrenmeye başlıyorsun dedektif." dedi gülümserken.

"Peki neden oraya kapatıldınız madem hasta değildiniz neden üç yıl boyunca orada kaldınız ve hiç kaçma girişiminde bulunmadınız?" Elisa'nın yüzündeki alaycı gülümseme bir anlığına kaybolduysa da sonra tekrardan oluştu.

"Orada zorla tutulmuyorduk, birer gönüllüydük."

"Peki neden suikastçi sizin kaçmanıza yardım etti? Madem zorla tutulmuyor dunuz istediğiniz zaman çıkabilirdiniz oradan."

"Tasarımı göremeyecek kadar kör, gerçeğe inanılacak kadar safsın dedektif." dedi tırnaklarının arasına doluşmuş kirleri temizlemeye çalışırken. Elisa'nın neden bahsettiğini anlamıyordum. Tüm bu söyledikleri bir akıl hastasının uydurduğu bir hikayenin içine gizlenmiş birer bilmecede olabilirdi neticede...

"Kimsin sen?"

"Bir akıl hastası." dedi ufak bir kahkaha atarken.

"O resimde ne vardı?" Elisa ne demek istediğimi anlamıştı ve bu yüzden sinsi bakışları yine o eski korku dolu bakışlara dönmüştü. Gözleri dolmuş, yutkunmakta zorluk çekiyordu. Birkaç saniye süren sessizliğin ardından titreyen sesi ile

"Bir aile..."

Bu içeriğin tüm hakları saklıdır & @monomyth