Ortadoğu'yu çok uzun yıllardan beridir kan gölüne çeviren bugünkü mevcut durumu anlayabilmek için çok eskilere uzanmak gerekiyor.
II. Dünya Savaşı
1939 - 1945 yılları arasında gerçekleşen II. dünya savaşında birçok topluluk gibi Nazi Almanyası'nın hışmına uğramış bir topluluk olan Yahudiler tarihte benzeri görülmemiş bir birleşme içerisine girdiler. Bu toplu kıyımlarda sadece eziyet gören, öldürülen Yahudiler değillerdi. Fakat uğradıkları haksızlıkları en iyi şekilde dünya kamuoyuna duyurabilen, çok sayıda dernek ve lobi faaliyeti ile bunu dünyaya kabul ettiren onlar olmuşlardır.
II. Dünya Savaşı tüm hışmıyla devam ederken, Avrupa başta olmak üzere Kuzey Afrika Nazi Almanyası'nın postalları altında ezilmekteydi. Müttefik devletlerin başını çeken İngiltere, Fransa, o günkü SSCB (Rusya) ve sonradan katılan ABD ve tabii diğer ikincil önemdeki birçok devlet. ABD'nin olaya müdahil olmasına denk geçen süreçte Müttefik devletler neredeyse bütün cephelerde büyük kayıplar vererek sürekli bir geri çekilme içerisindelerdi. Zaten ABD'nin yıldızı da bu dönemden sonra parlamıştır. ABD kendisini, Avrupa'yı Hitler'in önderliğindeki Nazi Almanyasının hışmından kurtaran büyük kurtarıcı olarak lanse etmiştir. Tabii bu savaşta aslında gerek sivil gerekse de asker olarak en büyük kayıpları veren SSCB'nin fedakarlıkları neredeyse tamamen unutulmuştur. Zaten Avrupa Birliği'nin kurulma amacı da ABD'nin kendine rakip olarak gördüğü günümüzdeki adıyla Rusya'nın frenlenmesi misyonudur. Nato'da bu misyona hizmet eden uluslararası bir kuruluştur. Her neyse II. Dünya savaşı 6 yıl gibi görecede kısa sayılabilecek bu büyük kıyımda sivil, asker olmak üzere toplam 60-65 milyon civarı insan yaşamını yitirmiştir. Bunca kayıptan sonra da insan oğlu elbette uslanmamış ve akıllanmamıştır. Savaşın neticesinde Nazi Almanyası ve onun yanındaki Mihver Ülkeleri diye adlandırılan ülkeler savaşı kaybederek bir yenilgi antlaşmasına imza atmışlardır.
Yukarıda çok kısa olarak II. Dünya savaşını özetledim. Çünkü bu konuyu anlatmak hem çok fazla vakit alacaktır, hem asıl odak noktasından uzaklaştıracaktır hem de benim bilgi birikimimi çok aşacaktır. Neticede bu konuda binlerce yazı kaleme alınmıştır. İlgilenenler detaylarını internetten çok zengin kaynaklardan okuyabilirler.
Bu konuyu özet olarak geçtikten sonra günümüze gelelim.
İsrail 14 Mayıs 1948
Evet. II. Dünya savaşının bitmesiyle birlikte İsrail devletinin fiziki temellerinin atılması aşaması başlamıştır. Dikkat ediniz. Sadece 3 yıl sonra İsrail diye bir devletin, Arap coğrafyasının ortasına bir hançer gibi saplanmak suretiyle, kuruluşu ilan edilmiştir. Avrupa'da taş taş üstünde kalmadığı bir dönemde çok cüretkar ve iddialı bir biçimde gerçekleştirilmiştir bu çıkış.
Neden burada kurulmuştur? Neden daha güvenli bir yerde mesela ABD'nin bir eyaleti verilmek suretiyle İsrail kurulmamıştır? Bu sorunun cevabı çok çok eskilere dayanmaktadır.
Vaadedilmiş Topraklar/ Arz-ı Mev’ud
Günümüzden yaklaşık olarak 4.000 yıl önce, yani M.Ö. 1800'lerde, İbrahim yaşadığı Harran'dan ayrılarak Kennan (günümüzdeki Kudüs-Filistin dolaylarıdır) diyarına doğru yola çıkmıştır. Çünkü yaratıcının kendisine gitmesini ve burada büyük bir krallık kurmasını söylediği yer burasıdır. Bu rivayete göre İbrahim soyu ile birlikte buraya gelmiş ve yerleşmiştir. Elbette buraya geldiği zaman birçok yerel kabilenin burada yaşadığını görmüştür. Daha sonra yine Tanrının kendisiyle konuştuğunu ve batı, doğu, kuzey, güney bütün istikametlerde yayılmasını ve büyümesini buyurduğu rivayet edilir. Kendisinin soyunun o kadar büyük olacağı söylenmiştir ki tıpkı çöllerdeki kumlar, okyanuslardaki tuzlar kadar çok. Bu emir doğrultusunda harekete geçen İsrailoğulları yaratıcının diğer birçok buyruğunu hiçe sayarak, örneğin "Öldürmeyeceksin", bulunduğu coğrafyayı tıpkı çok eski tarihlerde olduğu gibi kan gölüne çevirmiştir ve çevirmeye de devam etmektedir. Tabii başta ABD olmak üzere birçok devlette bu duruma hizmet etmektedir. Netice itibariyle bu ülkede Yahudilerin trilyonlarca dolarlık yatırımları mevcuttur.
Günümüzde Arap coğrafyasında ortaya çıkan onlarca irili ufaklı terör gruplarının da en büyük finansörleri başta ABD ve İsrail olmak üzere sözde hümanist, demokratik, özde ise kandan beslenen, kan emici ve fitneci ülkelerdir. Dikkat edildiği taktirde Işid denen terör örgütünden İsrail'e tek bir kurşun dahi atılmamıştır. Plan çok karmaşık gibi görünse de aslında çok basittir. Böl, parçala, yok et!
İsrail, ABD ve sömürgeci kültürün devamı olan birçok Avrupa Birliği ülkesi aslında her ne kadar devletler tarafından yönetiliyor gibi görünseler de aslında Uluslararası dev şirketler tarafından yönetilmekte ve yönlendirilmektedirler. Öyle ki zamanında tüm ABD servetinin %2'sine denk gelebilecek bir servete sahip olan, zamanın ABD'sinde 1870 yılında Ohio'da kurulan Standart Oil şirketi o denli büyüktür ki ekonomik buhran döneminde Dünya Bankası ve IMF'ye dahi borç vermiştir. Bunun konuyla ne alakası vardır diyenler olabilir. Gerek Ortadoğu gerekse de tüm dünyada devam eden çatışmalar tamamen paylaşım savaşlarıdır. Örneğin ABD'nin bir diğer devi "Lockheed Martin" denen silah üreticisi şirket Yahudi kökenli bir şirket olup, zaten logosuna bakınca da bunu görmek mümkündür, önümüzdeki 10 yılda tam 10 Apple büyüklüğüne ulaşması planlanmaktadır. Yani bu ne demektir? Silah üreten bir şirket nasıl bu denli büyür? Elbetteki savaşlar, kan, göz yaşı ile. Afrika'nın bazı bölgelerinde insanlar yiyecek ekmek, içecek su dahi bulamazken farklı bölgelerde uzun yıllardır devam eden iç çatışmalarda milyarlarca ve hatta trilyonlarca dolarlık silah, cephane satışları gerçekleştirilmiştir. Aslında dünya da dönen tüm bu oyunlar, tüm kaos birkaç büyük ailenin ve onların devasa şirketlerinin doymak bilmez iştahlarını bastırmak içindir. Ortadoğu'da onlarca yıldır devam eden adı konmamış savaşta dünya devi şirketler Irak'ı zengin petrol kaynaklarının bulunduğu bölgeleri şirket isimleriyle bölmüşlerdir. Chevron eyaleti, Shell eyaleti, BP eyaleti vb. Tabii onlar mazlum Irak halkının petrollerini ve doğal zenginliklerini sömürürlerken Lockheed Martin'de bu kanlı savaşa silah satarak kazanmaktadır. Çarklar dönmeye devam etmektedirler. Tüm bu hengamenin nihai hedefi de elbette Büyük İsrail Devleti'nin kurulması içindir.
İşte tam da bu noktada Türk ordusunun artık harekete geçmesi ve bu oyunun bozulmasında bölge devletleri ile ortaklaşa hareket etmesi çok büyük önem arz etmektedir. Zira oyun ve planlar büyüktür. Oyunlar ise çok daha büyük ve gözü dönmüştür! İsrail ezelden beridir kendilerine vaad edildiğini savundukları topraklarının arasında bizim ülkemiz sınırlarındaki geniş bir alanda vardır. Tam da bu noktada Türkiye'de olayın içine ister istemez girmektedir. Girmelidir de! İsrail halkı dünyada kendi vatandaşlarına en fazla değer veren ülkedir. Onundışında diğer insanlar veya halklar değersizdirler. Tanrı dünyayı kendileri için yaratmıştır ve üstün olan da onlardırlar. Bu kendi görüşleridir. Bu sebepledir ki ne kadar az İsrailoğlu ölürse kendileri için o kadar iyidir. Bundan dolayı da bölgede kaos için, çok yoğun ve sıcak çatışmaların, yüksek kayıpların olası görüldüğü alanlarda dünyanın birçok yerinden devşirme paralı askerleri kullanmaktadırlar. Örneğin Işid'in içinde yüzdesel olarak çok büyük oranda dünyanın taa öbür ucundan dahi getirtilmiş paralı askerler vardır. Bunları organize eden, finanse eden ve kendilerini farklı şekillerde gizlemiş şirketler mevcuttur. Şimdilerde ise İsrail bölgedeki en güçlü rakip olarak gördüğü Türkiye'yi iten bölme planları yapmaktadır. Bu noktada Kürt vatandaşlarımızı kandırabileceğini düşünen ABD, İsrail ve diğer kan emiciler 2. İsrail (Sözde Kürdistan) oyununu sahneye sürmüşlerdir. Elbette bu çok eskiden beridir süregelen bir söylemdir. Fakat ete kemiğe bürünme noktasındaki çabalar günümüzde en ciddi şekilde dayatılmaktadır. Yoksa burada asıl hedef İsrailoğulları'ndan bir tane asker ölmesinden ise kandırılmış ve kendi emellerine hizmet eden diğer etnik guruplardan insanların ölmesi her zaman tercih sebebidir. İsraillilerin bu kendilerini her zaman koruma iç güdüleri Brad Pitt'in baş rolünü oynadığı "World War Z - Dünya Savaşı Z" filminde de ördükleri devasa duvar ile kendisini göstermektedir. Yani dünyanın hiçbir devleti, ABD dahi, oluşacak bu kitlesel kıyımı, virüsü, öngörememişlerken sadece İsraillilerin bunu öngörmeleri kendilerini ne denli üstün gördüklerinin birçok filmde olduğu gibi somut bir göstergesidir. Zaten Brad Pitt'in eşi "Angelina Jolie"de yeni dünya düzeni denen oluşuma hizmet eden reklam yüzüdür. Ondan dolayıdır ki şirin gözükmek adı altında birçok çocuğu evlat edinmişlerdir ve Hatay'da dahil birçok bölgede mültecileri ziyaret etmektedirler. Madem ki bu kadar hümanistler o zaman ilk iş ABD vatandaşlığından çıksınlar. Dünyaya bunca kan, gözyaşı, savaş, yıkım getiren ABD politikaları değil midir?
Çıkış yolu ve yapılması gerekenler
Neyse konumuzdan çok sapmadan finali yapalım artık. Çünkü bu konular çok derin konulardır ve yazdıkça çatallanarak daha birçok alt konuyu açacaktır. Çünkü sahnelenen oyun çok büyüktür. Burada güzel vatanımız Türkiye'nin yapması gereken öncelikle iç barışı ve huzuru sağlamaktır. %50 - 50 gibi bir kutuplaşmanın olduğu bir ülkede dış tehditler her zamankinden daha yıkıcı ve tehditkar olacaktır. İç huzurun sağlanabilmesi en önemli meseledir. Sonrasında ise bölge ülkeleri olan başta İran, Irak, Suriye ile ortak hareket edilmelidir. Zaten görüldüğü üzere aslında Irak diye bir ülke kalmamıştır. Param parça olmuştur. Suriye ise kendisini toparlama aşamasındadır. Sıradaki hedef İran'dır. Ardından da elbette Türkiye'dir. Çünkü Büyük İsrail buralardan toprak istemektedir. Elbette Rusya'yı da unutmamak lazım. Fakat Rusya buraya komşu bir ülke değildir ve bu kültürlere de tamamen uzaktır. Neticede saydığım bu 4 ülkenin en basitinden ortak noktaları Müslüman olmalarıdır. Rusya'da dünya devi olmaya oynayan bir ülkedir. Bu hedefler ve ideallari çerçevesinde her ne kadar Türkiye'ye dost gibi görünse de böylesine büyük devletlerde dostluk gibi bir kavran bizim anladığımız şekliyle yürümemektedir. Ondan dolayıdır ki uçak düşürme meselesi ve konsolosun öldürülmesi meselelerinde Rusya unutmamıştır. Ruslar unutmaz! Einstein Ruslar için yarı insan demiştir. Bunun sebebini siz düşünün.
Netice itibariyle bu büyük oyun bozulacaksa bunu yolu bölge devletleri ile ortak hareket etmekten geçer. Mesele görüldüğünden çok daha derindir. Tam anlamıyla hem bölge için hem de ülkemiz için olmak ya da olmamak meselesidir. Bu noktadan hareket ile önceliğimiz vatan topraklarının bölünmez bütünlüğünü sağlamak ve her türlü bölücülüğe, ayrımcılığa hizmet edecek söylem ve eylemlerden uzak durmaktır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi Yurtta Sulh Dünyada Sulh ilkesini benimsemektir.
Sözlerimi noktalamadan önce buraya kadar sabırla okuyup zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Yanlış yazdığım noktalar var ise de yorumlarınız ile bunları düzeltmenizi rica ederim.
Tüm dünyada huzurun ve barışın hüküm sürdüğü günlerin gelmesi dileğiyle. Umarım insan oğlu kendi kendini yok etmek hevesinden bir gün sıyrılarak başını gök yüzüne kaldırır ve daha kıymetli meselelerle uğraşırlar. Bir gün bu dünya bize yetmeyecek. O gün gelmeden yeni yaşam alanları bulmak olmalıdır asıl mesele. Çünkü asıl kavranması gereken "Dünyalı" olma bilincine varmaktan geçiyor. İnsan oğlu bunu kavradığı gün yer yüzü cennete dönecektir. Her çocuğun yüzü gülecektir.
Kalın sağlıcakla. Kaynak: Resim sozcu.com.tr adresinden alınmıştır.
Türkün gücü her yerden hissediliyor artık 👍