Yengeç sepeti sendromunun en genel özeti “yükselenin aşağı çekilmesi” olsa da en net anlamıyla “başarısı kıskanılan insanın önüne taş koymak” olarak söyleyebilirim. Bu sendrom bir hikayeyle canlandırılır.
Bir yengeç sepete koyulduğu zaman uğraşır didinir ne yapar ne eder kendini dışarı atarmış. Aynı sepete iki veya daha fazla yengeç koyulduğu zaman ise sepetten çıkmak isteyenlerin arkalarından asılan diğer yengeçler bir kısır döngüye sebep olurmuş. İşte bu yüzdendir ki yengeç sepetlerinin kapağı olmazmış.
Hikâye oldukça düşündürücü değil mi? Şöyle bir etrafımıza baktığımız zaman en ufak başarıları dahi kabullenemeyen insanların varlığından haberdarsınız öyle değil mi? Toplum olarak yıllardır yerimizde saymamızın temel nedeni bu olabilir mi acaba? Yapılan en ufak bir şeyin karşılığında bir teşekkürü bile fazla gören insanlar var. Ya ne var kardeşim altı üstü yere cüzdanımız düşmüş ne var yani sen söylemesen illaki biri çıkar söylerdi. Oldukça sinir bozucu öyle değil mi? :)
Biz toplum olarak başarılı olana destek değil, köstek oluyoruz. Para kazanan insandan işin mantığını öğrenmek yerine ondan daha çok para kazanmak istiyoruz. Merdivenleri ikişer üçer çıkar insanların ayağına arkadan çelme takıp düşüşünü hayranlıkla izliyoruz. Hatta düşene bir de ben vurayım ulan deyip keyifleniyoruz. Atalarımızın “düşenin dostu olmazmış” sözünü hayatımızın merkezine koyuyoruz be kardeşim. Düşen de olur, düşenin dostu da olur; gidip bir de sen asılma adamın bacağından be yengeç adam!
Canım ülkem bir sepet olsa, kapağı olmasına gerek olur muydu? Cevap belli sepet 2 santim bile olsa kapak olmasına yine gerek olmazdı. Bu kadar sitemin üstüne başlıktaki sorunun cevabını sizlere koca koca yazayım.