Monoton bir hayatım vardı. Aynı işe gidiyor, aynı şeyleri yiyor, aynı şeyleri izliyordum. Otuz yıldır bu aynıydı ve bu hayattan tüm hücrelerimle sıkılmıştım. Bir akşam hayatımda bir değişiklik yapmak istedim. Ama ne yapacağımı bilmiyordum. Bir süre ne yapacağımı düşündüm ama bu zincire o kadar alışmıştım ki o tasmayı boynumdan çıkarıp atamıyordum. Her ne olursa olsun işten çıkınca akşam eve gitmeyecektim. Yarın sabah erkenden kalkıp işe gitmem gerekiyordu. Ama yine de eve gitmeme konusunda kararlıydım. Hem en fazla ne olabilirdi ki? En fazla hayatımda ilk kez işe geç kalmış olurdum ve bu bile benim için bir farklılık olurdu. En fazla müdürden fırça yerdim.
Görsel Kaynağı: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kelebek-etkisi-nedir-40929588
O akşam işten çıktım. Her akşam eve gitmek için otobüs beklediğim Monoton Kafe'nin önündeki otobüs durağının önünden geçerek yürümeye devam ettim. Nereye gideceğimi bilmiyordum. İnsanlar arkadaşları ile bir yerlere gidiyordu. Sahi benim iş arkadaşlarım hariç hiç arkadaşım olmamıştı. Öyle samimiyetsizlerdi ki iş dışında hiçbir konuda konuşmamıştık onlarla. Ne yapacağımı bilmeden yürümeye devam ettim. Cadde başında dilenen bir dilenciye para verdim. Kırklı yaşlarda bir adam şunlara para vermeyin be diye arkamdan söyleniyordu. Ben yürümeye devam ettim. Öylesine yürümek geliyordu ki içimde sonsuza kadar yürüyebileceğimi düşünüyordum. Aklım arada derinlere daldıkça adımlarım bilinçsiz atılıyordu. Sokak şarkıcılarına denk geldim. Yirmili yaşlarda gençler, sanırım üniversite öğrencileri olmalıydılar. Modası henüz seneye pek de hatırlanmayacak olan şarkıları o kadar neşeyle söylüyorlardı ki ah dedim gençliğime gittim.
Hergün sabah kalkıyor kahvaltımı yapıyor alelacele derse gidiyordum. Akşama kadar hocaların anlattıklarını dinliyor önemli saydığım yerleri not alıyordum. Akşam yurda döndüğümde ise bir tekrar yapıyor sonra da sabah okula geç kalmamak için erkenden yatıyordum. Dışarı çıkan arkadaşlarımı kıskanmıyor değildim. O kadar rahattılar ki? Ne vizelerin yıklaşması umurundaydı ne de dersten kalmaları. Bizim sınıfta son sınıftan öğrenciler bile vardı hala alttan ders alıyorlardı.
Dııııııııııııııııııt korna sesi.......... Kendimi kaldırıma zor attım. Aman Allah'ım ne kadar da dalmışım. Şarkı söyleyen gençler oldukça geride kalmış. Az daha kamyonun altında kalacaktım. Bu sıradanlılığı kökünden değiştirecektim. Neyse adam bana küfretti ve yoluna devam etti. Sanki ne acelesi vardı? Acel mi? Muhakkak bir işi vardır? Işıklı bir gece kulübünün önüne geldiğimde İnsanların bu dünyaya çalışmaya geldiğini düşünüyordum. Işıklı janjanlı bir kapıdan içeri girdim. İnsanlar eğleniyordu. Öyle alkol alışkanlığım da yoktur. Ömrüm boyunca sadece biranın tadına bakmışımdır. Ama nedense ortamdan mı bilinmez içmek istedim. Köşede insanlardan uzakta bir masaya oturdum. Yalnız olduğumu fark etmemeleri gerekiyordu. Bir bira söyledim. Biramı yudumlarken insanların nasıl da çılgınca eğlendiklerini izliyordum. Muhafazakar bir ailede yetişmiştim. Böyle yaşantıları belki de içten içe kınamışımdır. İnsanların müslümanım demesine ve dinin emirlerini yerine getirmemesine hiçbir zaman anlam verememişimdir. Bu gece ben de alkolün haram olduğunu bile bile bu gece kulübünde çakır keyfi olana kadar içtim. Sonra hesabı ödeyip kendimi dışarı attım. Yoksa kendimi durduramaz içerde g*t olurdum.
Dışarı çıktığımda yatsı ezanı okunuyordu. Bir an duraksadım. Bu pişmanlık otuz bir sonrası pişmanlıklara hiç benzemiyordu. Keşke bu kulübe germese miydim? Hiç olmazsa şimdi camiye girer namazımı geçirmezdim. Sarhoşken namaza yaklaşılmayacağını biliyordum. Yürümeye devam ettim.
Köşe başında bir çift sevişiyordu. Yine can evimden vuruldum. Derin bir ah çektim. O ilk aşık oluşum ve kıza bir türlü açılamayışım. Uzun soluklu platonik bir aşk acısı çekmiştim. Pimi çekilen bomba nasıl her zaman patılıyorsa aşk da öyleydi. Her ne kadar içime kapanık bir olsam da içimde deryalar birikince söylemiştim Leyla'ya aşkımı. Reddetti tabi. Ama yine de söylemiştim ya. İçimde kalmadı. Uzun süre hiç sonu olmayacağını bile bile Leylayı düşünmüştüm. Sonra yaş ilerledi tabi. Bu böyle gitmeyecekti, başka kızlara yürüdüm. Ama nedense hiçbir kız beni kabul etmemişti. Sır bu yüzden -affetsin- tanrıya isyan etmişliğim de vardır. Daha sonra kabullendim tabi. Hiçbir kıza yürümeyecektim. Nasıl olsa onlar benim için bir hayalden ibaretti. Ben onlar için bir şey ifade etmiyordum. Ben bir hiçtim ne diye bir kız beni sevsin ki? Onlar sa benim için sadece bir hayalden başka bir şey değildi. Ara sıra tesadüfen bile bir kızla göz göze gelsem mutlu olmuşluğum vardır. Hiç tanımadığım bir kızla göz göze geldik diye sevinmişliğim. Neyse zor zamanlardı işte, çok değişik psikolojiler... Atlattık şükür...
Eve geldiğimde saat gecenin üçüydü. Dahası gelirken dört bira daha almıştım. Oturdum içtim. Ne zaman sızdığımı bilmiyorum. Telefonum çalıyordu. Gözlerimi açtım. Arayan müdür. "Geliyorum Müdürüm!"
Sabah iş yerine vardığımda saat 10:00'u geçmişti ki müdür direk beni azarlamaya başladı. Otuz yaşında bir adamı köpekten daha kötü azarlıyordu. Orada duyduğum azarları hayatımın toplamında hiç kimseden duymadım. İçimden resti çekip basıp gitmek geliyordum. Ama bir diğer ses de dur sabret diyordu ki yan masadan Güzin doğruldu ve müdüre tepkisini gösterdi. Benim için müdürle tartıştı. Şaşkındım. Beni savunuyordu. Çarptı kapıyı çıktı sonra müdür. Uzun bir sessizlik. Kendimi küçük düşmüş hissediyordum. Utancımdan ne diyeceğimi bilemedim. Sonra utangaç bir ses tonuyla Güzin'e teşekkür ettim. Güzin hafifçe tebessüm etti. Sonra yine derin bir sesizliğin ardından: "boş ver" dedi. Ve devam etti: "İstersen akşam konuşalım biraz. Hiç iyi görünmüyorsun. Senin bir derdin var, hem işe en erken sen gelirdin. Ben de şaşırdım doğrusu. Senin anlatacak çok şeyin var belli akşam konuşuruz olur mu?" Tamam, akşam Monoton Kafe'de çay içebiliriz.
Ey okur sonra ne oldu biliyor musun? Güzin Mehmet'i gizliden gizliye seviyordu. Ama kadın olmanın gereği olarak hep içinde tutuyor Mehmet'ten bir şeyler bekliyordu. Zaten bu konularda umutsuz vaka olan Mehmet'in ise bu durumu farketmesi imkansız gibi bir şeydi. Küçük bir değişiklik bir devrimi tetikledi. Güzin ile Mehmet evlendiler ve mutlu bir şekilde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Hayatınız sıradanlaşıyorsa değerli okurlarım siz de hayatınızda küçük de olsa bazı değişiklikler yapın kim bilir belki sizin hayatınızda da bir devrim yaşanır. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Desteklerinizi de beklerim. Yeni yeni öykülerde başka başka Mehmet'lerle görüşmek üzere sevgiyle kalın.