Tren, Richard Trevitchick adında bir mühendisin bir maden sahibi ile iddialaşmaları üzerine 1800 yıllarda İngiltere’de doğmuş, gerçek başarısını onu yeniden dizayn eden Georghe Stephenson adında başka bir İngiliz sayesinde yakalamıştır. Literatürde aşağı yukarı bu şekilde geçer. Ama gerçekte dağları tepeleri aşan, ister yakın ister uzak bizi hedeflerimize götüren, her telden insanı tanıdığımız, her ne kadar uçağa ve otobüse yenik düşsse de her zaman keyif aldığımız bir yolculuktur diyebiliriz.
Dünya genelinde 21.000 km den fazla demir yolu hattı mevcut. Hepsinin de kendilerine has güzergahları var. Bunlardan biri de İsviçre’nin Chur’dan İtalya’nın Tirano’suna giden namı değer kırmızı tren ‘Bernina Express’. Bu güzel tren saatte 45 km hızla 196 köprü, 55 tünel, yüzlerce dere ve paha biçilemez bir doğayla birlikte 4-4.5 saatte Alp’lerin arasından geçerek unutulmaz manzaraları bize sağlıyor. UNESCO da böyle bir yolculuğu es geçmeyerek koruma altına alıyor.
Genelde bu panoramik trene binenler bahar ya da yaz mevsimini tercih ederler. Alplerin serin havasında, yeşilin yeşil olduğu zamanları görmek isterler. Ve Chur’dan Tirano’ya doğru yolculuğa başlarlar. Bense hem farklılık olsun, hem de oncesinde İtalya’da 2-3 günlük bir plan ayarladığım için kışın Tirano’dan başlayıp Chur’a doğru yola çıktım. Beklentim çok yüksekti ve bunu korkusunu da hissediyordum. Ama boşuna korkmuşum ve beklentimi fazlasıyla sağladı.
Açıkçası bu trenin geçtiği yerlerin ayrıntılarını veya trenin zamanları gibi şeyleri yazmak istemiyorum. Bunlar arama motorlarına yazıldığında hemen ilk sayfada bulunabilecek şeyler. Dilimin döndüğü, kalemimim yazdığı kadarıyla bende uyandırdığı hisleri, duyguları paylaşmak istiyorum.
Öncelikle gezmek sevdiklerinle çok güzel. Ama bazen insan yalnız kalıp kendi birşeyler yapmak ister. İşte ben de Bernina Express için bu ruh halindeydim. İyiki de öyle yapmışım. Alplerin karlı zirveleri karşımdayken sadece onları izlemek mükemmeldi. Beyazın içinde kaybolmuş yeşili bulmak, donmuş mavinin üzerindeki insanları seyretmek, gece örtüsündeki yıldızların sadece sana ait olduğunu düşünmek, Heidi’nin sesini duymaya çalışmak her zaman fırsatını bulabileceğim şeyler değildi.
Ruhunu dinlendirirken Alplerin vadilerinden geçmek, kendinle hesaplaşırken on metrelerce yüksekliteki köprülerden gökyüzünü seyretmek, en yüksek noktadaki Bernina geçitinde biranı yudumlamak, son vagonların birinde otururken trenin lokomotifinin fotoğraflarını çekmeye çalışmak ya da hiçbir şey düşünmeden donmuş göllerin üzerinde dolaşan insanları seyretmek... Şimdi nasıl beklentilerimi karşılamadı diyebilirimki...
O gün yaklaşık on saat kadar tren yoculuğu yaptım. Ama o 4.5 saatte yaptığım yolculuk değil o güne ömrümdeki tüm yolculuklara eş değerdi. İyi ki müdürüme kızıp izin almışım, iyi ki üşenmeyip yola çıkmışım, iyi ki o kırmızı trene binmişim. Yoksa Alplerden Kalplere giden bu tren benim için sadece internette okuduğum Bernina Express olarak kalacaktı.
Çok güzel bir tecrube, b
Darısı size olsun :)
oldukça düzgün ve anlaşılır bir yazı olmuş.tebrik ederim..
Teşekkür ederim :)
Tren yolculuğu çok güzel oluyor benim hedefim biraz daha büyük sibirya expresi ama vakit yok malesef yazıyı okurken en çok hoşuma giden yer o biralı kısımdı sanki ben tatmış gibi oldum başarılı bi yazı
Sibirya Express benim de planlarım içinde ama önce küçüklerden başlayalım dedim :D Umarım gerçekleşir biz de buradan okuruz :))
Güzel bir yazı olmuş. İnsanın bazen yalnız kalıp doğayı ve en çok da kendini anlamaya çalışması güzel bir deneyim. Teşekkürler
Teşekkür ederim :) Fırsatınız olursa mutlaka deneyin :)