Zamanında sık sık dinlediğim hikayelerden birini kendi lisanınla aktarmaya kıssadan bir hisse almaya çalışalım.
Meşhur hikayedir, dilden dile anlatılır. Bir de ben anlatayım da, birde benden dinlemiş olun. Zamanın birinde, padişah kendi devrinin zamanında yaşayan en büyük din alimi olan hocaefendiyi çağırmış ve kendisine demiş ki; “Şu dünyada, bana öyle bir şey söyle ki, insanlar için ondan daha fazla mutluluk verici ikinci bir şey olmasın.
Padişah böyle söyleyince devrin en büyük alimi olan şahıs cevap vermiş; (arkadaşlar burada tabirimi mazur görün, olayı anlatabilmek için bu kelimeleri olduğu gibi kullanmam lazım) “Yemek içmek, ossurup sıçmak”. Hoca böyle söyleyince tabii padişah kızmış, hiddetlenmiş, sinirlenmiş, celallenmiş, renkten renge girmiş. Ancak karşısındaki sıradan birisi değil, zamanın en büyük din alimi. “Hoca, sen kendini ne zannediyorsun, kimin huzurunda olduğunu unutma.” Yine de huzurunda böyle konuşulmasını kabullenememiş ve emir vermiş, “Hocaefendiyi zindana atın”
Neyse efendim hocayı zindana atmışlar. Aradan bir gün geçmiş, Padişah efendi rahatsızlanmış, tuvalete çıkamıyor, ikinci gün olmuş, rahatsızlık devam ediyor. Üçüncü günde aynı problem düzelmeyince doktorlar ve zamanın en bilgili şifacılarını çağırtmış, bitkilerle karışımlar yapılmış ama ne çare, Padişah bir türlü düzelmiyor.
Dördüncü gün olmuş ve padişah artık yürüyemeyecek duruma gelmiş, çektiği acılar artık dayanılır gibi değilmiş. Sonunda aklına hocanın söylediği “Yemek, içmek, ossurup sıçmak” sözü gelmiş ve hemen hocayı çağırmalarını emretmiş. Hocam sen haklıydın demiş, Hakikaten dünyada insana yaptığı zaman en mutlu eden şey buymuş ve ben bunu yapamadığım için çok mutsuzum.
Lütfen beni bağışla ve benim için dua et lütfen.
You got a 5.72% upvote from @dailyupvotes courtesy of @tarikhakan55!