Yoruldum

in #safsata5 years ago

Yıllar birbirini kovaladı ve bendeniz dünyaya yeniden yeniden ve yeniden doğarak ayakta kalmaya çalışan bir kaç "rezil"den biri olarak kendimi ispatladım. Fakat yine de derdimi anlatamadım...

Çocuktum, umursanamadım çünkü çocuktur geçer dendi, alışır dendi, öğrenecek dendi, ecek acak larla ömür geçer mi denmedi.

Ergendim, ergendir, normaldir, olur böyle şeyler, zamana bırak, geçecek, ilerlemeyecek hayatta kalacaksın dendi, ama iyi hissetmek nedir öğretilmedi.

Gençtim, bulacaksın bir yolunu, gençsin ilerlersin dendi, sıkıntılar geçecek huzur sana da gelecek dendi, hayat böyle geçer mi diye sordum, öyle yada böyle geçer dendi...

Hala genç olduğum söylenen bir yaşımda 22 yaşındayım. Geçmiş ve geleceği "şu an"da birleştirme derdinden, tüm geçmişimi bir potada "şu an"ın bilgisi ve ışığı altında aktif bir sabırla ama yalnızca "ben" ile birleştirmeye çalıştım. Sandım ki geçecek bu sefer, sandım ki ilerlenecek bu sefer, sandım ki gözler yeniden bir çocuğunkine benzeyecek gülümserken, sandım ki sandıklarımın bir perde arkası olmalı ve yaratan bir ışık da bu perdeden sunuyor olmalı. Doğru zannetmişim. Gerçekmiş. Geçmiş ve gelecek "şu an"da zaten hali hazırda birleşirmiş. Her ne yöne gidersen git, her ne taşın altına girersen gir, hakikatte gittiğin her yol gideceğin her yol aslında "Sen"in seçimin değerlerin öğrendiklerin ve öğreneceklerinmiş. Ama...

Ama yıllardan beri sorduğum bu soruların cevabını ailemden uzakta dilini öğrenmek için kendimi yıpratmaktan başka hiç bir şey yapamadığım bir ülkede, yalnız diyemeyeceğim belki ama yalnız hissederek keşfetmek, farketmek, öğrenmek başka. Öğrenildiği anda hakikatte diyemeyeceğim, tıbben, şizofreni yahut bipolar bozukluğun tanısı altında kaldığımı görmek her iki hastalığın da semptomlarını sonuna kadar gösterdiğimi, hastahanede yatılan zamandan dahi 2 ay sonra fark etmek. Fark etmek başka. Derin bir çöküntünün altında ezilmek, yıllardan beri "yardım edin" çığlığının maskelenmesine "benim suçum" diyişimin hata olduğunu, her şeyi sıfırdan, sil baştan yazmam gerektiği bir dönemde "bu bağlamda yalnızlığın" diyemeyeceğim. Kör kütük ahmaklığın altında kaldığımın bilinciyle yine ne diyeceğimi bilemeden yazıyorum.

Yazıyorum dostlarım, okunmadığını bilmenin verdiği öz güvenle. Derdimi ardımda kalacak bir şey olsun diye yazıyorum. Çünkü ben her geçen gün biraz daha ölüyorum. Yine derdimi anlatamıyorum, çünkü derdim kendimle bunu bir türlü açıklayamıyorum. Kendimi görmeye başladığım hiç bir alemde duramadığımı gördükçe içime çöktüğümün realitesinde, ölümün ürkütücülüğünü yitirdiği, tek hakikat ve tek yol olarak zihnimin ve bedenimin her zerresini sardığı şu zaman zarfında, hakikatin buna ters düştüğü gerçeğiyle sıkışıp kalmış bir zihnin, kalbine yenik düştüğü, ama kalbin sesinin de duyulamadığı bir dönem...

Yine safsatalarıma safsata katıyorum biliyorum ama elimde değil çaresizce yapacak bir şey arıyor yazıyorum.

Ölüm derdine düştüm derdime çare arıyorum.

Ölüm derdi, kavuşma derdi, vuslat bitsin derdi, Allah'a olan özlemin hiç olmadığı kadar bu bünyede hissedildiğini iddaa eden, ama larla dolu bir karakter...

Yoruldum.

Yıllardır anlatamadığım derdimin, hastahanelik oluşumla anlatıldığı, ama anlatıldığı noktada da etrafımda yanımda sığınabileceğim kimsenin olmadığını görmenin zayıflığıyla yoruldum. Her şeyi bırakmak bedenimin ve zihnimin alabildiği tek yol. Ama hiç bir şeyi bırakmana izin yok diyen bir dünyanın ortasında, çaresiz, aciz, aciz, aciz...