Milyarlarca yıldır yaşayan ve nesilden nesile bilgi aktarımında aşıp devirmiş bir soydan gelmemize rağmen iç dünyamızda bir şeyleri kendi başımıza gelmeden anlayıp öğrenemiyoruz. Büyük bir acının, tecrübenin, zorluğun cümlelerini daha önce yaşayanlardan milyonlarca kere duyuyoruz ama başımıza geldiğinde hepimiz aynı acının süreçlerini, çözüm yollarını bilerek değil ancak yaşayarak öğreniyoruz. Binlerce yıllık evrimden sonra bu tarz şeyler her insanda yeniden başlıyor.
Hayatımdaki ilk sarsıntıda mesela insanlık için küçük, kendim için büyük bir şey keşfetmiştim: Tanrı’nın insana yaptığı en büyük iyilik alışmak/unutmak gibi bir mekanizmayı bünyeye koymasıydı. Yoksa olumlu ya da olumsuz ilk değişiklikte hepimiz birkaç gün içinde ölüp giderdik. Hava değişiminden, hayatımızdaki büyük travmalara, yaşadığımız şeyi ilk günkü gibi yaşamak çok yorucu olurdu. Aşkı bile! Yıllarca ilk günkü heyecanla yaşadığımızı düşünsenize, yemek yiyemiyor, uyuyamıyor, sürekli patlayacak gibi atıp duran bir kalple yaşıyoruz, birkaç aya kalp o tempoya dayanamazdı, biz de tık diye gidiverirdik alimallah. Yaradılışımız baştan sona adapte olmaya göre programlanmış bu yüzden. Organımızın biri çalışmıyorsa diğeri onun da görevini üstleniyor mesela, daha çok çalışıyor. Gözü görmeyenin duyma hissi gelişiyor, tek böbrek çalışmasa diğer böbrek iki böbreğin işini yapıyor, vücut, ısısı yükselince terleyip ısıyı normale döndürüyor, yaralar kapanıp gidiyor.
Böyle bir mekanizmayla doğduğumuz halde neden bazı şeyleri yaradılışımıza karşı gelerek unutup aşamıyoruz? Neden kendimizi yaşadığımız büyük küçük sıkıntıların avucuna bırakıp oradan oraya savruluyoruz? Geçeceğini bile bile, neyin iyi geldiğini çözdüğümüz halde neden harekete geçmiyoruz?
Çünkü mutluluk bir tercihtir. Çünkü başımıza gelen her şeyin hayatımızdaki aksiyonu sadece bizim bakış açımızdan ibarettir.
Aynı olaya birbirine çok yakın iki insanın yaklaşımı bile bambaşka oluyor bazen. Çünkü herkes seçimini yapıyor. Ya atlatmayı seçip çaba göstermeyi ya da tembelliğe vurup ağlayıp sızlanmayı seçiyoruz. Bu seçim de bizim hayatımızın dümenini kıracağımız yeri belirliyor.
Geçen bir yerde nefis bir söze rastladım “başladıysa biter, o yüzden güzel” diyordu. Bitirmeyi seçmek ya da en azından bitişi kabullenmek… Bir de kendini mutlu etmek için çaba harcamak.
Seçim her zaman bizim…
Hi! I am a robot. I just upvoted you! I found similar content that readers might be interested in:
http://hthayat.haberturk.com/blog/haber/1057455-tuhaf-degil-mi