ASTRONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ

in #astronomi7 years ago

rahathane-muneccim.jpg
Anil ATALAN - Istanbul University, Institute of Science, Department of Astronomy and Space Sciences, Istanbul

Özet: İnsanoğlu düşünmeye ilk başladığı andan itibaren yaşadığı fiziksel dünyayı anlama gayesi içinde olmuştur. Bu amaçla gördüğü gök cisimlerini anlamaya çalışmış ve bu cisimleri bir sisteme oturtmayı amaçlamıştır. Bu süreçle ilk olarak günümüz astronomisinin temellerini atmış ve bu temelleri öncelikli olarak antik mitlere ve metafizik öğelere dayandırmıştır.
Bu sürecin anlaşılması için astronomi ve kozmolojinin tanımının yapılması ve tarih boyunca nasıl geliştiklerinin anlatılması bu çalışmanın temelini oluşturmaktadır.

1 . Tanımlar : Astronomi, Kozmoloji ve Kozmogoni Nedir?

Astronomi yani gökbilim insanlık tarihinin en eski bilimlerinden biridir. İnsan benliğine sahip olduğu ilk andan itibaren çevresini merak etmiş ve bu merakını dindirmeye çalışmıştır. Çevresinde bulunan en bariz cisimler olan Güneş ve diğer gök cisimlerine duyduğu ilgi de bu bilimin doğmasına yol açmıştır.
Tanımın kökenine bakacak olursak astronomi, eski Yunanca astro ve nomos sözcüklerinden türetilmiştir ve yıldızların yasası anlamına gelmektedir. Bugün kullandığımız anlamda ise astronomi yörüngesel cisimleri ve Dünya atmosferinin dışında gerçekleşen, yıldızlar, gezegenler, kuyrukluyıldızlar, kutup ışıkları, galaksiler gibi gözlemlenebilir tüm olayları inceleyen bilim dalıdır. Evrende bulunan her çeşit maddenin dağılımını, hareketini, kimyasal bileşimini, evrimini, fiziksel özelliklerini ve birbirleriyle etkileşimlerini astronomi inceler.
Arkeolojik bulgulara bakılacak olursa insan, neolitik çağdan beri ekinoksların karakteristik döngülerini ve bunların mevsimlere olan etkileri gibi durumları bilmekteydi. Mitolojik hikayelere baktığımızda ise takımyıldızların isimlendirilmesinin binlerce yıl önce yapıldığı kolayca anlaşılabilir.
Astronominin günümüzdeki halini alması ise Ortaçağ’ın sonunda keşfedilen bilimsel araçlar ve gelişen matematiksel yöntemler sayesinde olmuştur. Başlangıçtan itibaren binlerce yıl boyunca birbirinden neredeyse ayrılmaz olan astronomi ve astrolojinin ayrılmasıda bu gelişmeler sayesinde olmuştur.

Kozmoloji yani evren bilim ise, evreni bir bütün olarak inceler. Evren insanlık tarihi boyunca bilim, felsefe, okültizm ve teoloji gibi farklı yönlerden incelenmiştir ancak modern çağda kozmoloji genel anlamıyla fizik temelli kozmoloji için kullanılmaktadır. Kozmoloji çalışmaları içerisinde astronomi ve astrofiziğin yanında istatistik, biyoloji, kimya gibi geniş bir alandan yararlanılmaktadır. Bunun nedeni evreni anlamak için gereken bakış açısının sağlanması, bilgilerin elde edilmesi ve hesapların yapılmasının sağlanmasıdır.

Kozmolojinin isimlendirmesinden bahsedecek olursak; Yunanca kosmos ve logia kelimelerinden meydana gelmektedir ve düzenin bilimi anlamına gelmektedir. İlk defa Chiristian Wollf tarafından 1731 yılında yayınlanan Cosmologia Generalis isimli eserde kullanılmıştır.

Kozmolojinin nereden nereye geldiğini anlayabilmek için ise öncelikle kozmogoniyi bilmek gerekir. Kozmogoni Yunanca kozmos ve gonos kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşmuştur ve evrenin doğumu anlamına gelmektedir.
İnsanoğlu her dönemde evrenin nasıl oluştuğunu anlamaya çabalamıştır. Antik Mezopotamyadan Asya ve Amerika medeniyetlerine kadar her coğrafyada efsaneler ortaya çıkmıştır. Bu nedenle her medeniyetin temellerinde yaratılış mitleri bulunur. Bu mitler nesnel dünyayı gözleyerek ve yorumlayarak nedensellik ilkesiyle evren nasıl yaratıldı sorusuna cevap vermeyi amaçlar.

Bu tanımların ışığında; kozmolojinin daha çok durağan bir andan (fiziksel) nasıl oluştuğunu aramakta olduğunu, kozmogoninin ise, evrendeki ilk oluşumu belli mitolojik nedenlere dayandırma amacında olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

2 . Antik Dönemde Astronomi

İslam da astronomi ve kozmolojiden bahsetmeden önce, bahsi geçen döneme gelene kadar oluşturulan bilgi birikimi hakkında kısaca bilgi vermek gerekir.

Astronominin doğuşu tarih öncesine dayanır. İlk çağlardan beri gökyüzündeki olaylar insanların dikkatini çekmiş ve bu olayları anlamak için çaba harcamışlardır. Ancak bu ilk insanların hayatı doğa koşulları yüzünden oldukça zordu ve bilgi birikimleri dikkatlarini çeken bu göksel olayları kavrayabilecek kadar gelişmiş değildi. Hayatını kolaylaştırmak ve güvenliğini sağlamak için doğa güçlerini anlamak zorundaydı. İşte ilk insanın astronomiye olan ilgisinin asıl sebebi bu zorunluluktu. İnsani zorunluluktan doğan ilk çağ astronomisini iki ayrı şekilde incelemek uygun olacaktır. İlki geleneklere bağlı efsanelerin oluşturduğu astronomi, ikincisi ise fiziksel olaylara dayalı olan pratik astronomidir.

Geleneklere bağlı astronominin kaynağı ilk insanın doğanın gücüne karşı duyduğu korku ve yüceltme duygusudur. İnsan bu süreçte kendi mitolojisini üretmiştir. Bu mitolojinin temelini ise yakın çevresindeki hayvanlar ve bitkilerden sağlamıştır. Sonunda bu varlıkları göksel cisimlerde konumlandırmış ve doğa olaylarına tapınmaya başlamıştır. Bu nedenle astronomi ilk çağlarda büyü ya da dinsel birtür tören olarak kabul edilebilir.
Takım yıldızlar da böyle bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır. Dünyanın güneş etrafında dönüşü yer merkezli bakıldığında güneş dünyanın etrafında dönüyormuş gibi algılanır. Güneşin yıldızlar arasında görülen bu hareketi sonrasında 12 takım yıldız üzerinden geçer. Bunlar bizim burçlar dediğimz Zodyak takım yıldızlarıdır. Yunanca ‘zoon’ yaşayan şey sözcüğünden gelir. Zodyak üzerindeki burçlar isimlerini canlı varlıklar yengeç, balık vb. hayvanlardan aldıkları gibi, terazi, kova gibi cansız nesnelerdende alırlar. Son olarak belirtilmesi gerekir ki bugün kullandığımız gök atlasları üzerinde fark edilebileceği gibi zodyak çizgisinde yılancı adı verilen bir takım yıldızınında uzantısı bulunur ancak genellikle yok sayılır.

Fiziğe dayalı astronominin temellerine bakacak olursak buradaki ihtiyaç zamanın ölçümüne ve takvime duyulan gereksinime dayanır. İlk çağlardan beri gökyüzündeki Güneş, Ay ve 5 gök cisminin ( Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn) hareketleri gözlenebiliyordu. Haftanın günlerinin isimlendirilmesi de ilk kez Babilliler tarafından bu gök cisimlerine dayanılarak yapılmıştır. Bunun yanında eski Mısır’da Sirius yıldızının doğuşuna bağlı olarak kış mevsiminin geldiği ve Nil nehrinin taşacağı dönemin geldiğinini anlaşılması da fiziğe dayalı astronominin bir kullanım alanıdır.

3 . İslam Astronomisi

Astronominin Arapça karşılığına baktığımızda ‘ilm el-heyet’ veya ‘ilm el-felek’ olarak anılır ve matematiksel bir bilim olarak tanımlanır. Bu şekilde ‘ilm ahkam en-nucûm’ yani yıldızlardan anlam çıkarma ilmi olan astrolojiden ayrılır.

İslamın gelişinden önceki döneme bakacak olursak araplarda bilimsel bir astronominin varlığından söz edemeyiz ancak sözlü aktarım geleneğinin bir sonucu olarak yıldızlarla ilgili geniş bir bilgi birikimine sahiptiler. Bu birikim Keldani astronomisinin bir uzantısı olarak görülebilir.

Keldani isminin nereden geldiğine bakacak olursak; Keldani ismi ilk olarak Babil yönetimine giren Kaldî Hanedanı’yla M.Ö. 6.yy. da ortaya çıkmıştır. Kaldilerin ülkesine Helen kültüründe Keldan Kaldea denmiştir. Bu ülke Mezopotamya’nın en güney kısmını, Kuveyt ve Basra Körfezinin civar kıyılarını kapsardı. Bu nedenle kendinden önceki Mezopotamya kültürlerinin astronomik birikimini sürdürmüş olmaları ve birikimi arap medeniyetine aktarmaları muhtemeldir. Küçük bir ayrıntı olarak ‘Keldani’ ismi İncil’de yıldız bilimci ve ya kahin anlamıyla geçmektedir. Bu anlam Keldani kültürünün astronomiye olan yakınlığının bir nedeni olarak görülebilir.

İslam öncesi erken dönem arap şiirine bakıldığında ise 300den fazla yıldız ismi geçmektedir. Ki günümüzde kullanılan pek çok yıldızın adı arapçadan gelmektedir. Boğa takım yıldızında bulunan ‘Aldebaran’ takip eden anlamına gelmektedir ve bu yıldızlara verilebilecek en belirgin örneklerden biridir. Hommel’e göre ise bu yıldız isimlerinin kaynağı Akadca ve Sümercedir.

İslam dönemine geldiğimizde ise astronomiye duyulan ihtiyaçlara dinin gereklerini yerine getirmek için gök cisimlerinine bağlı zamanın da hesaplanması eklenmiştir. Bu nedenle astronominin gelişimi hızlanmıştır. Bu gelişim çeviri faaliyetleri ile de desteklenmiştir. Örneğin M.S. 2. yy.de yazılan Latince asıllı eserler 8.yy. a gelindiğinde Arapçaya çevrilmiş ve bu eserlerden faydalanarak yeni eserler veren el-Kindi gibi insanlar ortaya çıkmıştır.

Müslüman bilim adamları Arapçaya çevrilen antik eserlerden o günki astronomilerine temel olacak pek çok bilgi aldılar. Yunanların yer yüzünün küreselliğine ilişkin düşünceleri, dünyanın evrenin orta noktasında bulunduğu ve tüm evrenin gökyüzü ile birlikte sürekli döndüğü görüşü bunlara örnektir. Ancak M.Ö. 120 civarında yaşamış olan Sisamlı Aristarkos’un güneş merkezli sistem düşüncesi gibi bazı görüşler Arap-İslam astronomlarına ulaşmamış görünmekle birlikte 4.yy da yaşayan Hintli astronom ve Hint-Arap rakam sisteminin kurucusu sayılan Aryabhata’nın yeryüzünün dönmesine ilişkin görüşleri en geç Biruni ile birlikte öğrenilmişti.

Ancak müslüman astronomların bilgilerini ve görüşlerini sınamak için gözlemsel astronomide bir atılım yapılması gerekliydi. Bu nedenle rasathane kültürü geliştirildi.

4 .Rasathaneler

Rasathane ya da gözlemevi; gökyüzünde meydana gelen olayları gözlemlemek, yıldız ve gezegenlerin hareketlerini izlemek için kurulmuş kurumlardır.

İslamdan önce rasathane kültürünün olası varlığı hakkındaki sorulara Zinner şu şekilde cevap vermiştir :
‘Babillilerde olduğu gibi, rasathaneler ya hiç var olmadı ya da çok kısa bir zaman için var oldu, Yunanlarda ise yüzlerce yıl boyunca bütün gökyüzü olaylarını gözleme zorunluluğu gibi bir koşul mevcut değildi. Burada söz konusu olan tek tek bireylerin tutkuları doğrultusunda şu ya da bu gökyüzü olayını gözlemlemeye önem vermeleri faaliyetiydi. Eudoxos’un görüldüğü kadarıyla Mısırlılardan etkilenerek Heliopolis yakınlarında daha sonra ise Knidos’ta bir rasathanesi olduğu söylenmektedir. İskenderiye’deki kare holde bir ekvator halkası yüzlerce yıl boyunca görülebilir durumda bulunmuş ve derslerde kullanılmıştır. Ama bunlardan bir rasathane anlamı çıkarılamaz. Hipparkos gözlemlerini taşınır araçlarla yapabilmişti. Ptoleme’nin gözlemleri için de sabit bir araç-gereç ve bir rasathanenin varlığı kabul edilemez.’

Buradan hareketle şu sonucu çıkarmamız mümkündür, İslamın doğuşuna kadar geçen sürede toplumların rasathane gibi bir kuruma ihtiyaçları yoktu. Gözlemlerindeki hata payını düşürmek için sabit ve büyük boyutlu araç gereçlere ihtiyaç duyacak kadar gelişmiş bir astronomileri henüz oluşmamıştı. Tabii rasathane kurulmamış olması toplumlarda astronomik olaylar için ve ya astronomik olaylar temel alınarak yapılan zigurat, piramit ya da stonehenge gibi yapıların varlığını engellemez.

Elimizdeki bilgilere göre Abbasi halifeleri el-Mehdi ve el-Me’mun astronomik faaliyetlere çok önem veriyorlardı. Bu önem el-Me’mun döneminin son yıllarında Bağdat Şemmasiyye de kurulan rasathane ve Şam’ın kuzeyindeki Kasiyun tepesinde kurulan rasathanelerin kurulmasına yol açmıştır.
Ancak gözlemlere katılan, aletlerin yapımını sağlayan el-Me’mun’un bile uzun süre rasathane fikrine sahip olmadığı izlenimi oluşmaktadır. Gittikçe artan çalışmalar, bu çalışmalara katılan astronomların sayısındaki artış, aletlerin boyutları, korunmaları ve gözleme hazır tutulmalarındaki zorunluluk rasathanelerin hazırlanmasını gerekli kılmıştır.
Bahsi geçen iki rasathanenin kuruluşunda ise dikkat çekici bir nokta olarak, iki rasathane yapısınında önceki dönemlerde dini bir yapıya sahip olmasıdır. Şemmasiyye eski bir sinagog, Kasiyun ise eski bir manastır yapısıdır.

İlerleyen dönemde, rasathaneler kurumsal olarak gelişmiş ve artık bir mecburiyet halini almıştır. Bu mecburiyetin sonucunda Batı Moğol İmparatorluğu’nun başkenti Meraga’da Hükümdar Hülagu tarafından Nasireddin et-Tusi’ye yeni bir rasathane kurulma emri verilmişti. Bazı rivayetlere göre rasathane kurulma fikri Hülagu’nun karedsi Mönghe dayanmaktadır ancak bu fikrin Tusi’den İmparatora geçmiş olması daha olasıdır.
Rasathaneni inşasına 1259 da başlanmasına rağmen bitiş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Hülagu’nun ölümünden bir kaç yıl sonra yaklaşık 1270’te çalışmaya başladığı düşünülmektedir.
Meraga rasathanesinin en önemli faaliyetlerinden biri de Zic-i İlhani adlı yeni bir astronomi çizelgesinin hazırlanmasıdır. Bu çizelgede gözlem sonuçlarının yanında düzenlenmiş enlem ve boylam dereceleri de bulunur.
Zic-i İlhani’nin dışında Meraga rasathanesinin en önemli kazanımlarından biri gelişmiş astronomi aletlerinin hazırlanması ve kullanılmasıdır. Öyle ki ilerleyen dönemde Tycho Brahe’nin kuracağı rasathanede kullandığı aletlere öncü olmuşlardır.

5 . İslam Astronomisine Katkı Yapan Bilim Adamları

Çalışmanın bu noktasında İslam Astronomisine katkı yapan alimlerden söz etmek gerekir. Çünkü onların çabası sayesinde astronomi bir bilim olma yolunda önemli adımlar atmış ve sonunda bugün bulunduğumuz noktaya gelmemizi sağlamıştır.

Örneğin İbrahim el-Fezari (ö.796 ya da 806), usturlab yaptığı bilinen ilk müslümandır. Ardından yüzyıl kadar sonra Hamid b. Ali ve Ali b. Musa en iyi usturlab yapanlar olarak ünlenmişlerdir. Ayrıca Biruni’nin bahsettiği üzere el-Siczi’nin güneş merkezli evren modeline göre bir usturlab yaptığını biliyoruz ki bu bugünki sistem yaklaşımımıza uygundur.

Sabit b. Kurra matematik ve geometriye yaptığı katkıların yanı sıra bu konularda geliştirdiği bilgisini kullanarak güneş saatindeki ilk bilinen kitabı yazmıştır.

Adından çok bahsedilmemesine rağmen Ebu’-Vefa el-Buzcani ise Carra Vaux’ya göre küresel geometrinin mucididir.

Batlamyusun islam astronomisi için çok önemli olan kitabı Elmecisti yi arapçaya ilk çeviren Ali b. Rabban el-Taberidir.

Fergani ise 9. yüzyılın en parlak astronomu olarak adlandırılırken 12. asıra gelindiğinde Latinceye çevrilen eserler sayesinde sonraki 3 yüzyıl boyunca tüm dünyada büyük bir etki uyandırmıştır.

Optik biliminin öncü ismi olan İbn Heysem gözlemlerinin kapsamını genişletmiş ve ışığın yeryüzüne düşüşünde atmosferin yoğunluğunun ışığı etkilediğini görmüştür. Elmecisti için çok önemli bir eleştiri yazısı yazmıştır ve burada astronominin nasıl bir hale gelmesi gerektiğinden bahsetmiştir. Ayrıca yaptığı iğne deliği kamerası sayesinde İbn Sina’nın ilk venüs geçişi gözlemini yapmasına olanak sağladığı düşünülmektedir.

Abdurrahman el-Sufi takımyıldızlar hakkında modern çağlara kadar eşine rastlanmayan bir eser meydana getirmiştir.

Ebu Ubeyd el-Cüzcani Kürelerin Düzenlenişi Hakkında adlı bir tez yazmış ve bu tezle ekuant sorununa değinmiştir.

Muhyiddin el-Muhammed b. Kasım ‘Gökbilimde Sorunlar’ adlı çalışmasında Batlamyus astronomisinin 7 sorununa değinmiştir. Önemli olan nokta bu eleştiride çözüm önerileride sunmasıdır.

Ali Kuşçu Elmecisti şerhlerinin yanı sıra Uluğbey zicine de şerh yazmıştır. Merkür’ün ekuant sorunu ile uğraşmış ve bu konudaki en iyi tezlerden birini bulmuştur.

Müeyyedüddin el-Urdi astronomi aletleri yapmasının yanı sıra Kitab el-Hey’e yi yazmış ve Merkür için model oluşturmayı denemiştir.

12 . yüzyılda yaşayan Bitruci Batlamyus’a alternatif olarak eksantriklerden arınmış bir düzenleme tasarlamıştır.

Alaeddin ibn Şatır da tıpkı Urdi gibi astronomi aletleri tasarladı ve Yunan gökbilimini derleyen çalışmalara imza attı. Eserlerinde eksantrikleri tümüyle ordadan kaldırmış, modelleri şekillerin fazlalığının neden olduğu hantallıktan kurtarmıştır. İlerleyen dönemde bu büyük bir sıçramanın temelini atmış ve Kopernik tarafından düzenlenerek güneş merkezli modelde kullanılmıştır.

Verilen son örnekten de anlaşılabileceği gibi İslam Astronomisi doğal ihtiyaçlarla doğan astronomiyi öncüllerinden başarıyla özümsemiş, kendi gereksinimlerine göre geliştirmiş ve şekillendirmiştir. Ardından bu yeni astronomi Batı’ya ulaşmış ve orada gelişmeye devam ederek bugün bildiğimiz astronominin bir bilim haline gelmesinde önemli katkılar sağlamıştır.

6 . Kaynakça

  1. Mehmet BULĞEN ‘Kelâm İlminin Kozmolojik Boyutları ve Günümüz Kozmolojisi’, M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi 39 (2010/2)

  2. İslamda Bilim ve Teknik, cilt:2

  3. M.E. Özel ‘Tarihte Gezegen Geçişleri ve 2012 Venüs Geçişi’, UAK 2012

  4. George Saliba, ‘İslam Bilimi ve Avrupa Rönesansının Oluşumu’, Mahya Yayıncılık, 2012

  5. Ahmed İsa, ‘Müslümanların Rönesansa Katkısı’, Mahya Yayıncılık, 2012

  6. Cuma Vural, ‘Işık Doğu’dan Yükselir - Ünlü Türk ve Müslüman Bilim Adamları’, Panama Yayıncılık, 2013

  7. Y. Tzvi Langermann, ’Arabic Cosmology’